Maddi ve mânevi fetihlerle süslenmiş, ruhani delillerin uğurlu feyizleriyle bezenmiş olan iltifat dolu mektubunuzu aldım. Sevinçle okudum. Nasıl sevinç ve sürur ile okunmasın ki? Mektubunuz:
“Sen olmasaydın ben felekleri yaratmazdım.” (Keşfu’l-hafâ, II/214) ve “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ: 107) meâlindeki ilâhi hitaba mazhar bulunan kâinatın medar-ı iftiharı -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri tarafından velâyet-i nübüvvete işaret olan:
“Biz seni yeryüzüne halife tayin ettik, dilediğin şekilde hükmet.” (Sâd: 26) ve velâyet-i risalete delil olan:
“Allah emaneti ehillerine vermenizi emreder.” (Nisa: 58) ve velâyet-i ulu’l-azm ile münasebeti açık bulunan:
“Allah hakkında gerçekten başkasını söylemeyin.” (Nisa: 171) ilâhi emriyle muhatab olmak suretiyle müşerref olduğumu müjdeliyordu.
Bu şekilde nail olduğum cihan-değer iltifat, kıyamet gününde günahkârların şefaatçisi Peygamberimizin mânen izafe etmiş olduğu feyz ve gönül ferahlığını vicdan âleminde tefsir ve izaha gelmez bir vecd hâli ile karşıladım. İlerleme vesilesi ve yükselme alâmeti diye yordum.
Cenâb-ı Hakk sizi en iyi mükâfatlarla mükâfatlandırsın. Kıyamet günü Mevlâ, sizi tebşir buyursun, âmin. Salât-ü selâm, Peygamberimize, onun ehl-i beyt ve ashâbının hepsine olsun.