Çocuklarımızı iyi işlere teşvik etmek için yeri geldiğinde iyi işlerini övdüğümüz gibi, hatalı iş ve davranışlarını düzeltmek için de onları ikaz ederiz.
Çocuğu yaramazlığından, yanılgısından ve söz dinlememesinden dolayı kınamak ve eleştirmek en sık başvurulan eğitim yöntemidir. Burada önemli olan eleştirinin ölçüsüdür. Bir kural olarak çocuğun kişiliği değil, yanlış davranışı eleştirilmelidir. Kimi ana-babalar, dayak atamazlar ya da dayaktan kaçınmaya çalışırlar ama çocuklarını sözleri ile döverler. Kimi evde “Sen adam olmazsın!” sözü, çocuğun irili ufaklı bütün kusurlarında ilk akla gelen suçlamadır. Kimi evde beğenilmeyen her davranış delilik olarak tanımlanır. “Sen delisin oğlum ben uslandıramadım Allah uslandırsın!”, “Sen aptalın birisin senden başka bir şey beklenmez ki!” sözleri sanki ağızlarda sakız olmuştur. Bu çeşit toptan suçlama çocukta şu duyguyu geliştirir: “Ne yapsam yararsız! Adım çıkmış bir kez, ne denli çabalasam yaranamıyorum, öyleyse değişmeye çalışmak boşuna.” Sürekli yinelenen böyle suçlamalar çocukta, ana babasının kendine uygun gördüğü kişiliğe bürünme eğilimini doğurur. Buna karşı koymaya çalışsa da davranışını düzeltme gereğini duymaz. “Ne yapayım ben aptalın biriyim!” diye boyun büküp savunmaya geçer. Eleştiriyi “Sen aptalın birisin zaten.” diyerek çocuğun kişiliğine yöneltmek yerine “Bu yaptığın çok saçma bir iş! Senden beklemezdim!” ya da, “Sen, yaptığını beğendin mi?” demek daha az örseleyicidir. Çocuğa sorumluluğunu hatırlattığımız gibi, ondan daha iyi bir davranış beklediğimizi de göstermiş oluruz.
Bunun gibi çocuğu överken de ölçüyü kaçırmamakta fayda vardır. Çocuğa başarılarından ötürü “Aferin oğlum senden üstünü yok, bunu kimse senin gibi başaramazdı!” gibi abartarak değil, ortaya koyduğu işi gerçekçi bir biçimde değerlendirmeliyiz. “Benim oğlum bir tane üstüne yok.” “Benim kızımdan güzeli yok.” ya da “Senin arkadaşlarından neyin eksik, istersen hepsini geçersin!” gibi övgüler gerçekçi olmadığı gibi, sanıldığının tersine sakıncalıdır da. Bu sözleri duyan çocuk, babasının beklentilerinin çok yüksek, bunları gerçekleştirmenin de çok zor ve yorucu olacağını anlar. Sevilmek ve bu sevgiyi yitirmemek için, hep en uslu, en çalışkan, en başarılı olmak gerekirmiş duygusuna kapılır. Başka bir deyişle, ana-babanın desteklemek amacı ile yaptığı bu övgülerin sık söylenmesi, köstekleyici bir etki yapabilir.
Dinimizce de yüze karşı övgünün doğru olmadığını düşünürsek anne-baba olarak çocuklarımızın benliklerini değil de yaptıkları işleri övmeye dikkat etmeli ve böylece onları iyi işlere teşvik etmeye çalışmalıyız. Unutulmamalıdır ki benlik duygusu; kibir, büyüklenme ve insanları küçük görme gibi Hazret-i Allah’ın hoş görmediği davranışlara sebep olur.
Nitekim Lokman Aleyhisselâm’ın oğluna nasihatlerini hepimizin ibret alması için Hazret-i Allah bize Âyet-i kerime’lerinde şöyle haber vermiştir:
“Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti:” (Lokman: 13)
“İnsanları küçümseyip yüz çevirme. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenip öğünen ve böbürlenen kimseleri aslâ sevmez.” (Lokman: 18)
“Yeryüzünde mütevâzi ol. Söz söylerken yavaş sesle söyle! Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” (Lokman: 19)