Tevekkül makamına yükselen takvâ ehli, dünya maîşetlerini şu Âyet-i kerime’lerde ifade edilen gayb hazinesinden temin ederler:
“Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder, sıkıntıdan kurtarır.” (Talâk: 2)
Dünya ve ahirette her türlü üzüntüden çıkacak bir yol bahşeder. Düştüğü darlıktan ve âile yüzünden çekmekte olduğu sıkıntılardan kurtulacağı bir çare gösterir.
“Ona hayaline gelmeyecek yerlerden rızık verir.” (Talâk: 3)
Boşayan da boşanan da Allah’tan korktuğu takdirde, Allah-u Teâlâ ona bir çare yaratır ve ummadığı yerden nasibini verir.
“Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter.” (Talâk: 3)
Sebeplere dayanma sınırlı, Allah’a güvenme ise sınırsızdır. Kuvvet ve emniyet sebeplere dayanmakla değil, ancak ve ancak Allah-u Teâlâ’ya güvenmekledir. Şu kadar var ki sebeplere sarılmak tevekküle mâni değildir, çünkü bu husus emr-i ilâhidir.
Bu durumda neticeye kolayca varılır, işler kolayca hâl imkânı bulur ve kişi kolaylıklar içinde ömrünü huzurlu olarak devam ettirir.
Tevekkül edenin muradı, Allah-u Teâlâ’nın irade ve rızâsına teslim olmaktan ibaret olursa, Allah-u Teâlâ onun mükâfâtını büyütür.
“Şüphesiz ki Allah emrini yerine getirendir.” (Talâk: 3)
Hiçbir güç ve kuvvet Allah-u Teâlâ’nın emrini yerine getirmesine mâni olamaz. Hükmünü istediği gibi yürütür.
“Allah her şey için bir ölçü tayin etmiştir.” (Talâk: 3)
Ondan önce de meydana gelmez, sonraya da kalmaz. Hiçbir şey tesadüf ve başıboş değildir.
Kocası ölen hamile kadınların iddetleri ise, kocanın ölümünden bir saat sonra dahi gerçekleşse, doğumla sona erer.
Nitekim Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:
“Hamile olanların bekleme süresi ise yüklerini bırakmalarına (doğum yapmalarına) kadardır.” (Talâk: 4)
Bunlar ister boşanmış, ister kocası ölmüş kadınlar olsun durum aynıdır.
Kocası öldükten on beş gün sonra doğum yapan Sübey’a el-Eslemiyye -radiyallahu anhâ-ya, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bekleme süresinin tamamlandığını bildirmiştir. (Buhârî-Müslim)
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- de:
“Kocası yatakta, henüz defnedilmemiş iken doğum yapsa da bir kadının evlenmesi helâldir.” demiştir. (Muvatta. Talâk, 84)
Allah-u Teâlâ küçüklük ve yaşlılığından dolayı hayız görmeyen boşanmış kadının hükmünü açıklamak üzere Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş bulunanlar (ın iddet)inde eğer tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır.” (Talâk: 4)
“Âdetten kesilenler” ve “Hiç âdet görmemiş olanlar” üç ay bir müddetle bekleyince, kendilerini boşamış olan kocaları ile irtibatlarını tamamen kesmiş olurlar ve başkaları ile evlenebilirler. “Âdet görenler”in iddetleri ise tam üç hayız görmekle sona ermiş olur.
Kocası ölen hamile kadınların iddetleri ise, kocanın ölümünden bir saat sonra dahi gerçekleşse, doğumla sona erer.
“Hamile kadınların bekleme süresi ise yüklerini bırakmalarına (doğum yapmalarına) kadardır.” (Talâk: 4)
Bunlar ister boşanmış, ister kocası ölmüş kadınlar olsun durum aynıdır.
“Kim Allah’tan korkarsa, Allah onun her işinde bir kolaylık verir.” (Talâk: 4)
Takvâ sebebiyle ona işini kolaylaştırır, düğümlerini tek tek çözer, hiçbir işinde zorluk bırakmaz, hayırlı ve yararlı işler yapmada muvaffak kılar, isyanlardan ve kötülüklerden korur.
İşinde kolaylık her insanın arzu ettiği bir şeydir. Bu ise Allah-u Teâlâ’nın bir kuluna büyük bir ihsanıdır. Bu gibi kimseler kolayca neticeye varırlar, tam bir kolaylık içinde hayatlarını sürdürürler.
“İşte bu, Allah’ın size indirdiği emridir.” (Talâk: 5)
Allah-u Teâlâ bu ilâhî hükümleri, insanların uymaları ve amel etmeleri için indirmiştir. Verilen bu emir âlemlerin Rabb’ine âit olduğu için çok ciddidir ve dikkate şayandır.
“Kim Allah’tan korkarsa, Allah onun kusurlarını örter ve mükâfâtını büyütür.” (Talâk: 5)
Takvâsı sebebiyle ondan râzı olduğu için günahlarını siler, yaptıkları iyiliklerin karşılığını da kat kat artırarak verir.
Bu umumi bir hüküm ve vaaddir.
“Ric’î” ve “Bâin” talâkla boşanıp da, iddet bekleyen kadının barınması ve nafakası kocaya aittir. Ayrıca “Ric’î” ve “Bâin” talâkla da olsa boşanan hamile kadının da barınma ve nafakası kocaya âittir.
6. Âyet-i kerime’de bu hususta şöyle buyurulmaktadır:
“Boşadığınız o kadınları (iddetleri müddetince) gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun.” (Talâk: 6)
Burada emir buyurulan husus, kendi bulundukları meskenlere benzer meskenlerde oturtulmalarıdır. Daha aşağı ve güçlerinin yetebildiğinden daha düşük bir yerde oturtulmamalıdırlar. Kadının kocasına gücünün yetmeyeceği bir ev teklif etmeye de hakkı yoktur.
Bu emirler sağ kalanlaradır. Kocası vefat eden kadının iddetinde ikamet yeri ve nafaka talebinde bulunmaya hakkı yoktur. Vârisler arasında bulunduğu için, terikeden hissesi ne ise onu alır.
“Onları sıkıştırıp evden çıkarmaya zorlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın.” (Talâk: 6)
Meskeninden çıkmak zorunda bırakmak ve nafakadan vazgeçirmeye mecbur edecek şekilde sıkıştırmak, onu dara koymak demektir.
“Eğer onlar hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin.” (Talâk: 6)
Hamile kadınların doğum yapmaları ister yakın ister uzak olsun, çocuklarını doğuruncaya ve başkaları ile evlenmeleri helâl oluncaya kadar nafakaları kocalarına aittir.
“Sonra doğan çocuğu sizin faidenize emzirirlerse, emzirme ücretlerini verin.” (Talâk: 6)
Çocuk dünyaya gelince ona baktırmak vazifesi esas itibariyle babaya aittir. Emzirecek süt anayı baba tutar, masraflarını baba verir. Ananın da çocuğu kendi kucağında bulundurup ona fiilen bakma hakkı vardır.
Çocuğun hakkı da ilk önce ana sütünü emmektir. Onun için boşanmış olan ana, çocuğa bakma hakkını kullanıp da babanın hesabına olarak ücretle o çocuğu emzirecek olursa, babanın o çocuğu ondan almayıp süt emzirme ve bakım ücretini vermesi gerekir. Yok eğer babası hesabına değil de ana kendi hesabına emzirecek olursa, o zaman babanın çocuğun anasına ücret vermesi gerekmez. Yalnız baba emzirme ücretinin dışında giyim ve diğer masrafları verir ve bütün bunların kendi aralarında kararlaştırılması gerekir.
Onun için buyuruluyor ki:
“Aranızda bu hususta güzelce müşavere (istişare) edin.” (Talâk: 6)
Gereken ücreti ve çocuğun nafakasını kararlaştırın, boşanıp ayrıldık diye birbirinize zorluk çıkarmayın.
“Anlaşmakta güçlük çekerseniz, bu takdirde çocuğu baba hesabına bir başka kadın emzirecektir.” (Talâk: 6)
Baba diğer bir süt anası bulup emzirtecek ve ona gereken ücreti vermeye mecbur olacaktır. Bu takdirde ise, ana çocuğuna analık etmemiş, Allah-u Teâlâ’nın kendisine verdiği sütü yavrusundan esirgemiş olacaktır.
•
İddet bekleyen kadına verilecek nafaka kocanın gücüne göre ayarlanır. Koca eğer zengin ise zenginliğine uygun bir nafaka, fakir ise gücünün yetebileceği bir nafaka vermelidir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Hali vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı dar olan fakir de, nafakayı Allah’ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kimseyi ancak ona verdiği şeyle mükellef tutar.” (Talâk: 7)
Her hususta böyle olduğu gibi infak teklifleri de böyledir. Zengin zenginliğine göre, fakir de fakirliğine göre sorumlu olur.
“Allah bir güçlükten sonra ergeç bir kolaylık ihsan edecektir.” (Talâk: 7)
Binaenaleyh fakirler ve fakir âileleri bulabildiklerinle kanaat ederek sabretmeli, ilerisi için Allah-u Teâlâ’dan ümidini kesmemelidir.
•
Kocaların boşanan kadınlara güçleri yettiği ölçüde, ayrılığın verdiği yalnızlık yarasını sarmaları için mal vermeleri gerekir. Bu, Allah-u Teâlâ’nın emrine uyan müminlerin üzerine bir borçtur.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Boşanan kadınların da meşru bir şekilde faydalanmaları haklarıdır. Bunun yerine getirilmesi, Allah’tan korkanlara bir vazifedir.” (Bakara: 241)
Bu mal gerdeğe girmiş olanlar için iddet nafakası, girmemiş olanlar için de bağıştır. Bunun geleneklere uygun olanı da kocanın gücüne göre, kadının durumuna uygun olmasıdır.