Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
NE İDİK, NE OLDUK! - İlâhi Rahmeti Celbeden İyi Âmirler - Ömer Öngüt
İlâhi Rahmeti Celbeden İyi Âmirler
NE İDİK, NE OLDUK!
Dizi Yazı - Ne İdik, Ne Olduk
1 Temmuz 2003

 

NE İDİK, NE OLDUK!

İlâhi Rahmeti Celbeden İyi Âmirler

 

Nice iyi âmirler geldi, bunun yanında nice vatanına ihanet edenler de geldi. Bu sahnede imtihanlarını verip gittiler.

Kimisi Kelimâtullah’ın yükselmesi için canını ve malını seve seve Allah uğrunda feda etti, şehadet şerbetini içti, ebedî saâdete erdi.

Hazret-i Allah’a gönülden bağlı olup, O’nun uğrunda canını ve malını feda edeceğine dair kalben bu sözleri verenlere ait Allah-u Teâlâ’nın şöyle bir ferman-ı ilâhisi var:

“Müminler içinde öyle erler vardır ki, Allah’a vermiş oldukları ahde sadâkat gösterirler. Onlardan kimi bu uğurda canını fedâ etti, kimi de bu şerefi beklemektedir.

Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir.” (Ahzab: 23)

İşte bunlar niyet-i halisa ile hareket ettiler ve bu sonsuz şerefe erdiler.

Mülk Hazret-i Allah’ındır, dilediğine verir, dilediğinden alır.

Âyet-i kerime’sinde:

“Allah mülkünü dilediğine verir.” buyuruyor. (Bakara: 247)

Mülkün sahibi O, asıl mülk O’nundur, Hükümranlık yapanlar, asaleten değil, ondan vekâleten yaparlar.

Samanoğulları hükümdarlarından olan Nasr bin Ahmed, Nişâbur’u fethettikten sonra meclisinin toplanmasını emretmiş, Kur’an-ı kerim okunarak toplantının açılmasını söylemişti.

Sülehadan bir zat Mümin Sûre-i şerif’inden okumaya başladı.

“Bugün mülk kimindir? Tek ve kahhar olan Allah’ındır!” (Mümin: 16)

Âyet-i kerime’sine gelince Nasr birden titremeye başladı. Hemen tahtından indi, tacını başından çıkarıp “Allah’ım! Hükümranlık bana değil sana âittir.!” diyerek secdeye kapandı.

O Mâlik-ül mülk’tür. Kulların elindeki de O’nun mülküdür, hatta kulun bizzat kendisi de O’nun mülküdür. Mülkünün hem sahibi hem hükümdarıdır.

İstediği olur, istemediği olmaz. Her dilediğini dilediği gibi yapar. Dilerse mülk verir hükümdar yapar, dilerse indirir atar. Dilediğini izzet sahibi yapar, dilediğini zillet sahibi yapar.

Âyet-i kerime’sinde şöyle duâ etmemizi emir buyurmaktadır:

“De ki:

Ey Mülkün sahibi Allah!

Sen mülkü kime dilersen ona verirsin, kimden dilersen ondan alırsın. Kime dilersen ona izzet verirsin, yükseltirsin. Kime dilersen ona zillet verirsin, alçaltırsın.

Hayır senin elindedir. Sen her şeye kadirsin.” (Âl-i imran: 26)

Buradan anlaşılıyor ki, bazen mümine verir, bazen kâfire verir. Bunun hikmetini ancak O bilir. Zira dünyayı bir imtihan yeri, ahireti ise hesap günü olarak yaratmıştır. Mahkeme-i kübrâ oradadır. İyiler için cennetler, kötüler için cehennem hazırlanmıştır.

Galip O’dur, O hükmünde hikmet sahibidir.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde:

“Allah-u Teâlâ’nın kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgelendireceği yedi sınıf insan”ı arzederken “İlk olarak adaletli hükümdarlar”ı beyan buyurmuştur. (Müslim: 1031)

Çünkü gördükleri işler pek çoktur ve faydası da umumidir. Onlar vasıtasıyla pek büyük işler yoluna girer.

Allah-u Teâlâ’nın emirleri doğrultusunda hareket ettikleri sürece, Allah-u Teâlâ onlara her türlü imkânları bahşeder.

Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyurulmaktadır:

“Şüphesiz ki kıyamet gününde Allah katında kulların en faziletlisi; yumuşak tabiatlı ve merhametli olan adaletli hükümdardır.” (Tirmizi)

İşte Allah-u Teâlâ’nın sevdiği, övdüğü böyle âmirler; hem ilâhî hoşnutluğu kazanmışlardır, aynı zamanda insanların sevgisini de üzerlerinde toplamışlardır. Bu gibi merhametli insanlar hep müslümanın iyiliğini düşünürler, kötülüğünden incinir ve rahatsız olurlar.

Çünkü onlara verilmiş gerçekten bir merhamet var ki, kendilerinden daha çok maiyetlerini düşünürler ve onlar için üzülürler. Bunlar Hakk katında övülmüş kimselerdir.

Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:

“Sizi idare edenlerinizin hayırlıları o kimselerdir ki, siz onları seversiniz, onlar da sizi severler.

Siz onlara duâ edersiniz, onlar da size duâ ederler.” (Müslim: 1855)

Bu karşılıklı anlayış uhuvvet ve tesanüt sayesindedir ki, Allah-u Teâlâ bu gibi topluluklara huzur ve sükun bahşetmiştir.

Diğer taraftan devlet idaresi kendilerine birer emanet olarak verilen âmirlere de halk üzerinde adaletle muamele etmeleri emrolunmuştur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde emir sahiplerine hitap ederek şöyle buyurmuştur:

“Allah size insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.

Şüphesiz ki Allah her şeyi işiten ve görendir.” (Nisâ: 58)

Bu hitab-ı ilâhi hüküm verme mevki ve makamında bulunan âmirlerin adaleti gözetmeleri hususunda farziyet ifade eden kesin bir emirdir. Her müslümanın adaletli olması lazım gelmekle beraber, bu gibi kimseler için en mühim şey adaletli olmaktır.

Çünkü devlet adaletle idare edilir, devlet idaresi adaletle korunur. Adaletin olmadığı yerde zulüm hakim olur, zulüm ise zevali dâvet eder.

Adaleti ayakta tutmanın iki büyük mükâfatı vardır. Dünyada huzur ve emniyeti sağlar. Âhirette ise, adaletten ayrılmayanlara, adalet ve hakkaniyetle iş görenlere büyük mükâfatlar verileceği vâdolunmuştur.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:

“Hükmünde ailesine karşı ve idaresi altında olanlar hakkında adaletli davrananlar, Allah katında nurdan minberler üzerinde bulunacaklardır.” (Müslim)

Gelecek sayımızdan itibaren Hulefâ-i râşidin’den başlayarak, Allah-u Teâlâ’nın hoşnutluğunu, müslümanların sevgisini kazanmış bazı iyi âmirlerden ve nümune-i imtisal olmak üzere bazı icraatlarından okuyucularımızın mütalaalarına arzedeceğiz.


  Önceki Sonraki