Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Eski İttifaklar, Yeni Oluşumlar Ve Türkiye’nin Yeri - Ömer Öngüt
Eski İttifaklar, Yeni Oluşumlar Ve Türkiye’nin Yeri
GÜNDEM
Nuri Ölçer
1 Mayıs 2003

 

Eski İttifaklar,
Yeni
Oluşumlar  Ve Türkiye’nin Yeri

 

Yeniden düzenlenen, gruplaşan dünya ile beraber Türkiye’nin de konumu, müttefikleri ve oluşumlardaki yeri gündeme oturmuş durumdadır. Artık dünya bir kaosun içine doğru hızla yuvarlanır konuma gelmiştir. Türkiye değişen bu konjonktürde yerini belirlemek mecburiyetindedir. Bir tarafta Avrupa ve Avrupa Birliği, diğer tarafta tek hegemon olma ayrıcalığını devam ettirme çabasındaki Amerika Birleşik Devletleri, öbür yanda Avrasya ve müslüman devletler.

Amerika’nın Irak işgaliyle başlayan Ortadoğu’yu ele geçirme planının ilk aşaması tamamlandı. Şimdi sırada işgale yelteneceği ülkelere gözdağı veriyor: Suriye, İran.

Amerika konumunu belirlemiş durumda. Bütün dünyaya bunu ilân ediyor ve meydan okuyor:Ortadoğu petrollerine konacak, İsrail’i ihya edecek ve müslümanları elimine edecek. İlk hedefi Ortadoğu. Birleşmiş Milletler’miş, NATO’ymuş artık bu uluslararası organizasyonlar değerini ve önemini yitirmiş durumda. Sadece formalite toplantılar yapılıyor ama yeri geldiğinde ülkeler bu kuruluşları dikkate almıyor, ABD’nin son Irak işgali bunun en güzel delilidir. Daha Ortadoğu planının başında olduğu için ve halihazırda Türkiye’nin komşularını hedef seçtiği için, ABD’nin ülkemize ihtiyacı var. O nedenle Irak operasyonunda umduğu desteği Türkiye’den göremese de sırada Suriye ve İran olduğu için ülkemizi de karşısına almak istemiyor. Şu aşamada ilişkileri koparmıyor. Çünkü Türkiye’ye ihtiyacı var.

Ülkemiz ise komünist tehlikeye karşı on yıllardır müttefik kabul ettiği ABD’nin ne derece sadık bir müttefik olduğunu iyice tartmalıdır. Müttefik olmaktan kasıt nedir?Amerika’nın Ortadoğu petrollerine “konma” politikasına mı müttefik olacağız?Veya müslümanların katledilmesine mi ABD’yle müttefik olacağız?Yoksa İsrail’in siyonist hayallerinin gerçekleştirilmesi planlarına mı müttefik olacağız?Türkiye hedefini, yönünü iyi belirlemelidir. Amerika’nın gidişi zulüm imparatorluğunun, tek hegemon olma isterisinin ihyasından başka bir şey değildir. Amerika’yla müttefik olmak bütün bunlara onay vermek demektir. ABD’nin bu hedefleri gerçekleştiğinde sıra Türkiye’ye gelecektir.

Diğer taraftan Türkiye’nin ABD’den kopması da kolay değildir. Çünkü ABD’nin şemsiyesi altındaki, uluslararası para kurumları (IMF, Dünya Bankası...) ülkemizi pençelerine almış durumdadırlar. Yıllarca ülkemize fâiziyle borç vermişler ve Türkiye’yi iktisaden kendilerine, dolayısıyla ABD’ye borçlu hale getirmişlerdir. Borçlu bir devlet ne derece bağımsız hareket edebilir?

Öte yandan ABD’yle müttefik olmak öyle gözüküyor ki Fransa, Almanya, Rusya, Çin gibi ülkeleri de karşımıza almakla eş anlamlıdır. Çünkü ABD Ortadoğu petrol kaynaklarının başına oturup, vanaları kapadığı anda Almanya’nın, Fransa’nın candamarları tıkanacaktır. Bu ülkelerin sanayileri büyük çoğunlukla petrol ve petrol hammaddelerine bağlıdır. Allah-u âlem bu çatışan çıkarlar sonunda dünya devletleriyle ABD’yi karşı karşıya getirecektir. Bu durumda Türkiye’nin stratejisi ne olmalıdır, konumu ne olacaktır.

Amerika’yla müttefik olmak herşeye hazırlıklı olmayı gerektirir. ABD için esasen müttefik yoktur ve fakat kullanılacak devlet vardır; kullanır ve işi bitince terkeder. Unutulmamalıdır ki Irak’ta bir zamanlar ABD’nin müttefikiydi.

Amerika’yı bir kenara koyarsak diğer tarafta Avrupa Birliği var. Yıllardır kapısında beklediğimiz bu topluluk Türkiye’nin yer alması gereken yapı mı olmalıdır?Avrupa Birliği nedir?Hedefine ulaşmış mıdır?Yoksa çatırdama sinyali veren bir oluşum mudur?

Öncelikle Avrupa Birliği batılı değerleri ön plana çıkaran, hıristiyanların birlikteliğini öngören devletlerin oluşturduğu bir topluluktur. Bu toplulukta halihazırda hiçbir müslüman devlet yoktur. Adaylığa talip tek müslüman ülke de Türkiye’dir.

Dahası AB kendi içinde çözülme sinyalleri vermektedir. İngiltere ve İspanya ve dahi İtalya Irak operasyonunda ABD’ye aleni destek verdiler, Fransa ve Almanya’yı bir kenara koyarak. Fransa ve Almanya da bu krizde Rusya ve Çin’i yanlarına çektiler. Şu aşamada ciddi bir problem yaşanmadı ama ABD Ortadoğu işgalini yaymaya başlayınca, Fransa, Almanya ve Rusya bloku böyle sessiz kalacak mı?Nereye kadar ABD’nin yayılmacılığına sabredecekler?

Şu ana kadar Avrupa Birliği Türkiye’yi oyalamaktan ve önüne engeller koymaktan başka bir şey yapmamaktadır. Bunun da sebebi Türkiye’yi ya istedikleri hale getirip öyle alacaklar, yani pek çok iktisadi ve siyasi ödün koparacaklar veya hiç üye yapmayacaklar ama kapıda da sonuçsuz bir ümitle süründürecekler. İlk ihtimal daha kuvvetli gözüküyor: Kürt Devleti’nin oluşumunu sağlayacak tedbirler almamızı isteyecekler, Kıbrıs’ta taviz istiyorlar, demokratikleşme adı altında devletin gerekli yaptırım gücünü elinden alacaklar ve bunun gibi pek çok taviz ile ulusal egemenlik kademeli olarak AB organlarına geçecek. Böylece tamamen kontrol altına alınmış bir ülke olarak Türkiye “belki!” üye yapılabilir. Acaba Türkiye bunu istiyor mu?Neden onların istedikleri gibi olmak zorundayız; neden bu tavizleri vermek zorundayız?Böyle bir zorunluluğumuz yok. Üstelik açıkça bazı Avrupalı yetkililer “Türkiye müslüman bir ülke, biz hıristiyan topluluğuyuz, medeniyetlerimiz farklı, Türkiye AB’ye üye olamaz.” derken biz küçülüp, bu sözleri bile bile nasıl ısrarla Avrupa kapılarında dileniyoruz?

Son olarak Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Rum kesimini, Kıbrıs adasının tek devleti kabul ederek birliğe üye kabul etmesi, AB’nin ne derece samimi olduğunu gözler önüne seriyor. Ayrıca bu durum Türkiye’yi üyelik sürecinde daha da zor duruma sokuyor. Türkiye Kıbrıs sorununda artık karşısında Avrupa Birliği’ni bulacak. Avrupalı ve Avrupa Birliği’ne üye bir devletle masaya oturacak ve diğer Avrupa devletlerini de karşısına alacak. Türkiye’yi işgalci konumda gösterip, 1970’lerde masum Türkleri hunharca katleden bir Rum’un liderliğinde AB şemsiyesi altında Türkiye’ye yüklenecekler. AB’nin niyeti Türkiye’yi üye yapmak olsaydı, Türkiye’ye ve Kıbrıs sorununa karşı tavrı daha değişik olması gerekirdi. Bizi sadece oyalayıp, taviz koparmak istiyorlar.

Yıllarca Avrupa’ya hükmetmiş Osmanlı’yı unutmayan Avrupa Türkiye’yi hem de bu genç yoğunluklu nüfusuyla, üyeliğe kolay kolay kabul etmez. Bunu artık görmeliyiz. Üstelik Avrupa Birliği şu anda bize diş bileyen ve fırsat bulsa hemen saldıracak olan Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimini de içinde barındırıyor. Bizim düşmanlarımız ve gayr-i müslimlerle aynı toplulukta bulunmamız bize sadece zarar verir.

Avrasya, yani Türk Cumhuriyetleriyle, bir müttefiklik arayışı Türkiye’nin uzun zamandır gündemindeki bir konu. Fakat bu uzun süreli bir çalışmayı, ortak ekonomik, askeri ve kültürel anlaşmaları içeren, karşılıklı çıkarları besleyen ortak bir hedef belirlemeyi gerektirir.

Fakat Avrasya’da şu anda büyük devletlerin güç oyunları devam etmektedir. Rusya zaten potadadır. Amerika da son Afganistan işgaliyle o bölgeye iyice yerleşmiştir. Türk Cumhuriyetler’indeki askeri varlığını arttırmış ve yeni üsler kurmuştur. Türkiye bu bölgede etkinliğini yerleştirmeli ve muhafaza edebilmelidir. Kısa vadede bu bölgede güçlü bir birliktelik kolay olmayabilir. Çünkü zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip bu bölgede hem ABD’nin, hem Rusya’nın hem de Çin’in uzun vadede gözü vardır.

İslâm ülkeleriyle de ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Yıllardır ihmal ettiğimiz bu ülkelerle ekonomik, kültürel bağlarımızı yeniden tesis etmeliyiz. Uluslararası ilişkilerde teraziyi ayarda tutmalı, bu devletlerle de karşılıklı yardımlaşmaya dayalı, bölgenin de ihyasına yönelik açılımlar yapabilmeliyiz.

Türkiye her ülkeyle, her blokla ilişkisini devam ettirmeli ve fakat hiçbirine ne iktisaden ne de askeri olarak bağımlı olmamalıdır. Bu tür bağımlılık en sonunda bir kanadımızı kırar ve ülkemizin çıkarlarını tam mânâsıyla savunamayız.

Türkiye her konuda kendi kendine yetebilecek altyapısını tesis etmelidir. Hedeflerimizi belirlemeliyiz. O devletin sözüne, bu para kuruluşunun eline bakarak ne tam bağımsızlığımızı kazanabiliriz, ne de gelişebiliriz. Kendi kendimize yetebilmeli ayaklarımız üzerinde durabilmeliyiz.

Ticari ve kültürel faaliyetlerimizi tüm dünya ile geliştirmeliyiz ve fakat güvenlik, ulusal savunma konularında -ki bu konu bugün daha da önem kazanmıştır-çok dikkatli olmalıyız. Hazret-i Allah bu topraklara her türlü zenginliği vermiştir, bunları değerlendirmeliyiz. Genç bir nüfusumuz var, iyi bir eğitimle dinini, vatanını sevdiren bir yaklaşımla dinimiz ve vatanımız için ortak bir hedef belirleyerek kendi yağımızla kavrulabilmeliyiz. Her ülkeyle ilişki kuralım ama eşit dengelerle, adaletle, kendimizi ezdirmeden, bağımsızlık ve çıkarlarımızdan taviz vermeden.

Her devirde olduğu gibi bugün de ekonomik ve askeri yeterliliğini elinde bulunduran ülkeler hem dünya siyasetinde daha çok söz sahibi oluyor; hem de ABD gibi, AB gibi devlerin kucağına düşmüyor.


  Önceki Sonraki