Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
SİLSİLE-İ SÂDÂT - Halil Fevzi (Kuddise Sırruh) Efendi Hazretleri -8- - Ömer Öngüt
Halil Fevzi (Kuddise Sırruh) Efendi Hazretleri -8-
SİLSİLE-İ SÂDÂT
Dizi Yazı - Silsile-i Sâdat
1 Nisan 2003

 

Silsile-i Sâdât -34-

HALİL FEVZİ
(Kuddise Sırruh)
EFENDİ HAZRETLERİ
-8-

 

Haber:

Yaşayanlar ve Görenler Anlatıyor:

“Efendi Hazretleri, zelzele olmadan evvel:

‘Bir şey olacak, fakat bize bir şey olmayacak.’ buyurmuşlar.

Zelzele olduğunda, hikmet-i ilâhî hiçbir ihvana bir şey olmamış.

 

Emir Edepten Üstündür:

Yaşayanlar ve Görenler Anlatıyor:

“Bir gün Efendi Hazretlerinin huzur-u saâdetlerinde bulunuyorduk. Vâlide hanıma:

‘Kahve yap!’ diye emrettiler.

Kahve geldi: İç oğlum!’ buyurdular ve bize kahve içirdiler.

Halbuki kahve içeceğimizden değil. Çünkü ben ondaki esrarı bilmem ki. Öyle bir âdetleri de yoktu. O kahvenin içine koydukları şeyi bize vereceklerdi. Herkes kahveyi görür, içine ne koyduğunu kimse bilmez.

Hatta bir defasında da şöyle oldu. Setin üzerinde bir minder vardı:

‘Oğlum otur şuraya!’ buyurdu.

Hemen yerimizden kalkıp oraya oturduk. Niçin? Emir olduğu için. Yoksa diğer zamanlar huzurlarına girerken parmak uçlarına basarak girerdik, acaba bir hata mı işleriz diye. Allah’ımıza sonsuz şükürler olsun ki böyle sevgililerine bende eylemiş.”

 

Manevî İşaret:

Yaşayanlar ve Görenler Anlatıyor:

“Hafız Hasan Efendinin zamanında Düzce bir hafız fabrikası idi. Çok ciddi idi, doğru idi, çok temiz bir insandı. Yani imamlığa yakışırdı. Efendi Hazretlerinin taht-ı terbiyesinde yetişmişti.

Hafız Hasan efendi kendisi şöyle anlatmıştı:

‘Afyon’da imamlık yapıyordum. Hocam İstanbullu Hafız İsmail Efendi orada hocalık yapıyordu. İstanbul’a gideceğini söyledi. Oranın eşrafı:

Seni buraya bırakacağız.’ dediler.

Ben de onlara:

‘Benim bir şeyhim var, ondan izin almadıkça size söz veremem.’ dedim ve Düzce’ye yollandım.

Efendi Hazretlerine geldiğim zaman buyurdu ki:

‘Oğlum! Evvelâ ev, sonra köy, sonra kasaba, sonra vilayet, sonra devlet.’

Anladım ki: ‘Sen bize lâzımsın!’ demek istediler.

Hiçbir şey demeden Afyon’a döndüm, amma çok üzüldüm. Çünkü bütün eşraf beni ayakta bekliyordu.

Oraya varır varmaz:

‘Siz bizden gittiniz!’ dediler. Ben söylemeden evvel onlar söylediler.

Düzce’ye geldim, fakat işim yok. Pırpır köyünde çocuklara ders tâlim etmeye başladım, hem de imamlık yapıyordum. Büyük caminin imamı Hafız Ahmet efendi vardı, çok ihtiyardı. O ayrılınca beni oraya getirdiler.”

Düzce ondan sonra hafız fabrikası oldu. Hiçbir tarafta Kur’an-ı kerim okunmazken o, senede onlarca hafız yetiştirirdi. Ciddi ve çok dikkatli idi, çok sertti, çok hoş çok iyi bir insandı. Talebeleri güzel yetiştirirdi.

Bir daha onun yerini tutacak kimse gelmedi, o bir başkaydı. Allah rahmet etsin, Allah’ım nur etsin.

Sabah namazından sonra camiden çıkınca, Efendi Hazretlerini ziyaret eder, aşırını okur, sonra işine bakardı.

Hacc’dan geldiği zaman Efendi Hazretleri faytona binerek onun evine ziyaretine gitti. Demek ki onu o kadar seviyordu.

Hafız Hasan Efendi gelir oturur ve bunları anlatırdı.”

 

Nurlu Sözler:

Yaşayanların ve görenlerin anlattığına göre; bir kimsenin bacak bacak üstüne attığını gördüğü zaman:

“İki bacak arasından çıkanın çalımına bakın!” buyururmuş.


  Önceki Sonraki