Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Bize O’nun Desteği Ve Hoşnutluğu Lâzım! - Ömer Öngüt
Bize O’nun Desteği Ve Hoşnutluğu Lâzım!
GÜNDEM
Nuri Ölçer
1 Nisan 2003

 

Bize O’nun Desteği Ve Hoşnutluğu Lâzım!

 

Son Gelişmeler:

Mart ayıyla beraber Amerika-İngiltere koalisyonu Irak’a saldırıya başladı. Bazen sadece bir gecede binlerce bomba ve füze yağdırdılar Irak’ın üzerine. Gene de Irak direniyor. Amerikan kaynakları “4 günde Bağdat’ı alırız” diyorlardı savaş başlamadan önce. Şimdi ise Amerikan senatosu Irak’a ek ve yardımcı birlik ve silah gönderme kararı aldı. Sadece silahına, topuna, füzesine güvenen Amerika, Ortadoğu’da daha çok sürprizle karşılaşacaktır inşallah. Yavaş yavaş Amerikalı askerler ve halk “bizim yüzbinlerce kilometre uzakta ne işimiz var, ne için çarpışıyoruz, niçin ölüyoruz” diye kendilerine sormaya başlayacaklardır.

Bu savaşla beraber dünya ciddi etkilenmelere maruz kaldı. Birleşmiş Milletler çok ciddi yara aldı ve hatta tabiri caizse çöktü. ABD ve Avrupa ilişkileri ciddi bir bunalıma girdi. Avrupa Birliği kendi içinde kendi kendine yabancılaştı. ABD tarihinde görmediği bir yalnızlık ve meşruiyet kriziyle karşılaştı.

ABD bu savaşla beraber Ortadoğu’ya girmiş oldu. Irak’a “refah, huzur” getireceklerini iddia ediyorlardı, Afganistan’a getirdikleri gibi! Onlar kurşun, kan ve silahla, imansızlıkla, zulümle geliyorlar ve sadece gözyaşına sebep oluyorlar. Bu yahudinin komutasındaki zâlim devlet de yenilecek, mağlup olacak ancak o zamana kadar zulmünü yürütecek. Aynı yüzyıllar önce Haçlılar’ın yaptığı gibi.

Zaten ABD Başkanı Bush aylar evvel bu istilalarının bir Haçlı seferi olduğunu ağzından kaçırıvermişti. Yüzyıllar evvel Avrupalılar Kudüs’ü ele geçirmek, müslümanları yok etmek ve esasen ganimet, yağma için yüzbinlerce askerle Anadolu ve Ortadoğu’ya inmişlerdi. Uzun yıllar orada kaldılar yendiler, yenildiler ve fakat tarihin unutmadığı zulmü, vahşeti, yağmayı yaptılar. Bugün de Bush ve avanesi İslâm’ın üzerine geliyor, büyük bir zulüm yapıyorlar ama onlara da kalmaz ve hatta hiçkimseye kalmaz, Allah-u Teâlâ onları kahreder.

Diğer taraftan Irak’ın başındaki zâlim Saddam Hüseyin de bunlara vesile oldu. Nasıl ki Endülüs’teki müslümanların İspanyollar karşısında yenilip tamamen İspanya’dan silinmeleri başlarındaki son dönem idarecilerin zevk ve sefaya dalmasıyla husule gelmişse, Saddam Hüseyin de Irak halkının bu felaketlere uğramasına vesile olmuştur. Madem elinde o kadar kuvvetli silahlar vardı, neden İran’a, Kuveyt’e saldırdı? Gayesi neydi? İslâm’a hizmet mi, sosyalist Arap milliyetçiliği mi, yoksa madde mi? Sıkıştığı zaman televizyona çıkıp tekbir getiren Saddam Hüseyin, İslâm’ın ve Kitabullah’ın hizmetinde idiyse, yanıbaşında müslümanların en şiddetli düşmanı olan ve yıllardır Ortadoğu’da yapmadığı zulmü bırakmayan İsrail’e haddini bildirmesi gerekirdi.

 

Gerçek Terör:

Savaş devam edegeldikçe ABD’nin çifte standartı bir defa daha gözler önüne serilmiştir. Amerikan askerleri hiç ummadıkları biçimde esir düşünce, halkının ve askerinin psikolojik yıkıntıya uğramasından korkan Amerikalı yetkililer hemen “Esirlerin görüntülenmesi ve televizyon ekranlarından gösterilmesi Cenevre Sözleşmesine aykırıdır.” diye bas bas bağırmaya başladılar. Fakat daha evvel alçaltıcı görüntülerle Afganistan’daki işgallerinde ve son Irak savaşında pek çok esirleri teşhir etmişlerdi. Amerikalıların esirlere uyguladığı zulüm ve işkenceleri ancak bu kadar gaddar, merhametsiz ve vicdansız bir güruh yapabilir.

Aslında gerçek terör budur.Kilometrelerce ötelerden kalk gel, Afganistan’da, Irak’ta insanları öldür. Ve ortada hiçbir sebep yok petrol ve doğal enerji kaynaklarına konmak dışında. Fotoğrafları basına yansıdı; beyaz bayrak çekmiş siperdeki Irak’lı askerleri öldürmüşler. Bu hangi akla, insafa, hangi sözleşmeye(!) sığar. Amerika; “Irak’ı kitle imha silahlarından arındırmak istiyoruz” diyor. Halbuki asıl silahsızlandırılması gereken bizzat Amerika’dır. Elindeki silahlarla dünyaya ve müslümanlara saldıran, savaş açan, açtıran hep Amerika’dır. Bu zorbalıkları meşru olarak sunuyor ABD. Dünyaya meydan okuyor, dünyayı karıştırıyor.

 

Türkiye ve ABD İlişkileri:

Amerika, İngiltere, Avrupa Birliği, Rusya açıkça Türkiye’yi Kuzey Irak’a girmemesi konusunda uyarıyorlar. Amerika dünyanın öbür ucundan kalkmış gelmiş Irak’ı işgal ve katliamla meşgulken Türkiye’nin yanıbaşında meşru güvenlik tedbirlerini tereddütle karşılıyor. “Sen bana karışma ben istediğim gibi Irak’ı işgal edip sömüreyim, sen de bana istediğim şekilde yardımcı ol.” diyor. Biz ulusal çıkarlarımıza göre mi hareket edeceğiz, yoksa ABD’nin emir eri mi olacağız?

 

Ekonomik Bağımsızlık:

ABD sıkıştığı zaman hemen Ankara’ya para yardımından bahsediyor. Harekatın başlamasına saatler kala Türkiye Kuzey Cephesini açmayınca ABD Dışişleri Bakanı Powel’in “Türkiye’ye ekonomik yardım rafa kaldırıldı” açıklamasından sonra, şu günlerde tekrar Türkiye’ye 1 milyar dolar hibe veya 8.5 milyar dolar kredi verebileceklerinden bahsetmelerinin tek sebebi var: Kara harekatında başarısız olmaları ve eninde sonunda Kuzey cephesine muhtaç kalabilecekleri ihtimalidir.

Türkiye artık bu aşağılayıcı tavırlara bir son verebilmelidir. Avrupa ve Amerika’ya borçlana borçlana böyle elimiz kolumuz bağlı hale geldik. Borcumuzu değil borcumuzun fâizini ödemek için çırpınıyoruz; onu da yeni alacağımız borçla yapıyoruz. 20. yüzyılda sömürgecilik böyle oluyor. Ve tabi bize bizi çok sevdikleri için para vermiyorlar. Karşılığında mutlaka bir istekleri oluyor. Türkiye artık Avrupa ve Amerika’dan borç almayı bırakmalıdır. Ancak kendi kendimize, kendi içimizde birlik beraberlik içinde, müslüman ülkelerle yardımlaşarak ayaklarımız üzerinde durabiliriz. Yoksa Amerika’dan, IMF’den, Dünya Bankası’ndan borç alarak ne derece bağımsızlığımızı koruyabiliriz. Irak harekatında da ABD gene bu politikayı takip ediyor.

 

Bizim Çıkaracağımız Dersler:

Amerika her zaman çıkarı için karşısındaki ülkeyi kullanmaktadır. Bize düşen bu kritik zamanda ülkemizin her türlü menfaatini sağlamak, bunu sağlarken de Amerika’nın kirli savaşına bulaşmamaktır. ABD işine geldiğinde müttefiklerini bile satmıştır.

Bizim Irak savaşından çıkaracağımız dersler vardır.

İlki unutmamalıyız ki hiçbir zaman kâfirden dost olmaz. Bugün yüzüne güler, yarın sırtından bıçaklar. Tarih bunun örnekleri ve tecrübeleri ile doludur.

İkincisi ise biz müslümanız. Dedelerimiz yüzyıllarca Malazgirt’ten Mohaç’a, Plevne’den Çanakkale’ye İslâm için, vatan için yaşamış ve çarpışmışlardır. Biz onların torunlarıysak bize düşen imandır, şecaattir, cesarettir, fedakârlıktır. Onlar nasıl ki küçücük bir beylikten, İslâm’ı âli tuttukları için, kocaman bir imparatorluk oldular, biz de ancak rızâ-i ilâhî’yi gözeterek bu badirelerden sıyrılabiliriz. Çünkü hüküm Allah’ındır. Bize O’nun rızâsı ve hoşnutluğu lâzım. Avrupa Birliği’nin, Amerika’nın eteği altında adam olmaktansa, İslâm için, vatan için yaşar, İslâm için, vatan için şerefimizle ölürüz.

Eğer O’nun desteği varsa, kimse karşımızda duramaz amma O desteğini çekerse ne kadar kuvvetli görünsek de sonunda hüsrana uğrarız. Önümüzdeki büyük sıkıntı ve harpleri ancak böyle aşabiliriz. O’nun rızâsını gözetirsek O bizi destekler, muzafferiyet verir.

“Eğer Allah size yardım ederse artık sizi yenip mağlup edecek yoktur.

Eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O’ndan başka size yardım edecek kimdir?Müminler yalnız Allah’a güvensinler.” (Âl-i imrân: 160)


  Önceki Sonraki