Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - İyi Bir Ün Bırakmak İçin Bazen Büyük Bedel Ödemek Gerekir! - Ömer Öngüt
İyi Bir Ün Bırakmak İçin Bazen Büyük Bedel Ödemek Gerekir!
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Mart 2003

 

“İyi Bir Ün Bırakmak” İçin
Bazen Büyük Bedel Ödemek Gerekir!

 

ABD’nin hukuk, ilke tanımayan, hiçbir vicdani kaygı taşımayan, kaba güce dayanan, tek taraflı savaşına bütün dünya tepkili. Bu tepkiyi ABD medyası bile görmezden gelemiyor. Şubat ayı içinde hemen her kıtada yapılan savaş karşıtı gösterileri New York Times gazetesi “Bu gösteriler gezegenimizde iki süper gücün olduğunu gösterdi: ABD ve Sokak.” yorumu ile yansıttı. Washington Post gazetesi de hemen her ülkedeki Amerikan büyükelçiliklerinden gelen haberlerin pek içaçıcı olmadığını, insanların Başkan Bush’u dünya barışı için Saddam’dan daha tehlikeli gördüklerini yazdı.

Türk medyasının havasına bakılırsa bütün dünyanın gördüğü tehlikeyi hala göremeyen veyahut tehlikenin büyüklüğünü idrak edemeyenler var.

ABD gibi bir siyasî ve askerî gücün “Hiçbir hukuk ve ilke tanımadan kafasına eseni yapmak” şeklinde özetlenebilecek bir fikri; devlet stratejisi haline getirmesi çok büyük bir tehlikedir.

ABD burnumuzun dibinde bizi de içine çeken bir savaş başlatırken bu tehlikeli gerçeği iyi özümsememiz gerekmektedir. Zira ABD’nin hukuksuzluğunu ve ilkesizliğini kavrayamayanlar kısa sürecek bir savaşın belirsizliği bitireceğini, eskisine göre daha iyi bir düzen kurulacağını, ABD’nin Irak’a demokrasi(!) getireceğini zannediyorlar veya öyle propaganda yapıyorlar.

 

ABD’nin Irak ve Ortadoğu Planı:

ABD’nin niyetini anlayabilmek için aynı zamanda İsrail’in de niyetine bakmak gerekmektedir. Gerek geçen ay gerek daha evvelki sayılarımızda delilleriyle ortaya koyduğumuz bir gerçek var: ABD yönetimi -özellikle savaş bakanlığı- yahudilerin elindedir ve bu yahudiler Şaron zihniyetine sahip yahudilerdir.

Buna göre ABD’nin Ortadoğu’ya saldırma sebeplerinden birincisi olan İsrail’in güvenliğinden daha öte bir yahudi niyeti vardır. Bu da İsrail’in Filistin’de yapmak istediği haksız, hukuksuz işgal ve sürgüne zemin hazırlamaktır.

Bu işgal ve zulüm politikasına itiraz edebilecek konumdaki Ortadoğu ülkelerini bekleyen akibet savaş, işgal, iç harp ve karışıklıktır.

Kısaca özetlemek gerekirse Amerika’nın Ortadoğu ülkeleri için öngördüğü düzen, “Düzensizlik”tir. İktidar kavgalarının, kabile savaşlarının, işgal ve zulümlerin hüküm sürdüğü ordusuz, göstermelik hükümetlerin idare ettiği ülkeler... ABD’nin bütün bir Irak’ı veya bütün bir Ortadoğu coğrafyasını denetim altında tutması şart değildir. Afganistan şablonunu alıp bu yeni savaş alanlarına oturtabilirsiniz.

ABD’nin Ortadoğu’da -niyetlerini icra edebilmek için- uygulamak istediği üç siyasi hedef vardır:

- Bölgeyi mümkün olduğunca küçük ölçekli birimlere indirerek bölgesel güç olma potansiyeline sahip ülke sayısını azaltmak. (Türkiye dahil.)

- Kurulacak derebeylikler arasındaki ihtilaf ve çekişmeleri kaşıyarak (etnik, dini, mezhepsel farklılıklar öne çıkartılarak) kendi varlığını sürekli kılmak.

- İsrail ve ABD’ye sadık bir Kürt devleti kurmak.

ABD’nin küresel ve bölgesel niyetleri irdelendiğinde görülecektir ki, bu üç siyasi hedefin -ABD açısından- önemi ortaya çıkacaktır.

Ortadoğu petrollerinin denetimi için işgal, İran ve Suudi Arabistan ile devam etmek zorundadır. İsrail’in güvenliği açısından bu işgal Suriye ve Mısır’ı da kapsamak zorundadır. Orta Asya ve Hazar Havzası petrollerinin Akdeniz ve Avrupa yolunu denetim altına alabilmek için Kürt Devleti Azerbaycan’a kadar uzanan bir coğrafyaya yayılmak zorundadır. Kürt coğrafyasının bölge ülkelerinden koparılması bölgesel güç özelliği taşıyan Türkiye, İran gibi ülkelerin bağlarını kesecek, üstelik Asya'yı Batı'ya açan hemen bütün enerji ve ticaret hattı denetim altına alınmış olacaktır. Ayrıca Afganistan’la başlayan bu harekat Komünizm’den sonra hedef tahtasına konulan İslâm dünyasının sindirilmesi hedefine de hizmet edecektir.

Görülmektedir ki, neresinden tutarsanız tutun nihayetinde içine Türkiye’yi de alan bir süreç başlatılmıştır.

 

Harekat Irak’la Sınırlı Değil:

İsrail ve ABD’nin niyetinin Irak’la sınırlı olmadığını birçok defa dile getirmiştik. Bu durumu birkaç alıntı ile tekrar gözler önüne sermeye çalışalım:

“İsrail ...gerekirse bütün Ortadoğu’yu vurmaya hazırlanmaktadır. İsrail’in Jeruselam Post gazetesinde savunma konularına dair yazılar yazan Arieh O’Sullivan İsrail planları hakkında şu bilgileri veriyor:

‘İsrail Hava Kuvvetleri İran ve Irak gibi komşu olmayan ülkelerde büyüyen egzistansiyel tehdidi gözledikçe, kolunu uzatmayı baş önceliklerinden biri yaptı. ...askeri yapı kararlı biçimde daha geniş resme bakıyor... Irak kitle imha silahlarını geliştiriyor ve İran uzun menzilli yerden atılan füze ve nükleer silah programında ilerliyor.

Mevcut durum görülmemiş ölçüde patlayıcı halde. En kötümser senaryolar, ABD ve İngiltere’nin Irak’a karşı harekatının topyekün bir Ortadoğu savaşına çığ gibi büyüyebilecek ve İsrail’in tüm sınırlarını kapsayacak bir bölgesel yangını öngörüyor...’” (Hakikat, Ağustos 2001, sh: 40)

Görüldüğü gibi İsrail kendisi için tehdit olarak gördüğü bölge ülkelerini vurmakta kararlıydı. Ancak hepimizin seyrettiği gibi daha güvenli bir yol bulmuştur: Bu kirli işi taşeronlarına yıkmıştır.

“...George W. Bush Beyaz Saray'a taşınana kadar savunma bakanlığında sıradan bir memur olan Rhode yeni dönemin yıldızlarından... 'Karanlıklar Prensi' lâkaplı Richard Perle'ü, 'danışma komitesi' gibi bu döneme kadar varlığından kimsenin haberdar olmadığı bir birimin başı olarak savunma bakanlığına getiren odur.

…Harold Rhode'u şimdi hatırlamamın sebebi, dün burada değindiğim, ABD'nin "Bütün kötülüklerin anası Suudi Arabistan" diye özetlenebilecek 'gizli doktrini' arkasındaki kişi olması...

...Bir Suud heyeti ...savunma bakanlığında, bakan yardımcısı Paul Wolfowitz ile görüşür... Görüşme biter, herkes ayağa kalkar... Tam o sırada, Wolfowitz'in sağkolu olduğu anlaşılan Rhode, Washington'daki Suudi Arabistan büyükelçiliğinden tanıdığı heyet üyesi ve halim selim bir diplomat olan Adel Al-Jubeir'a yaklaşır... şu sözleri söyler: ‘Yeni yönetim işlerini bir kere yoluna koymayagörsün, Clinton döneminde olduğu gibi yumuşak davranmayacak. Amerika Saddam'ın hakkından gelecek, bölgede ipleri eline alacak ve siz Suudluları da hizaya getirecek...’

...Düşünün ki, bu sözlerin ifade edildiği ortamda, henüz Üsame bin Laden ve el-Kaide örgütünün adı etrafta geçmiyor, ikiz kuleler yerli yerinde, Rhode'un yıllardır çalıştığı Pentagon binası uçakla vurulmamış...

Peki, ama Laurent Murawiec'in brifinginde kendisinden 'armağan' diye söz edilen Mısır ne yaptı?

Bu sorunun cevabı, İsrail'den fazla İsrail'in çıkarlarını savunan New York Post gazetesinde Uri Dan imzasıyla çıkan bir yazıdan alınabiliyor. Yazının başlığı ‘Mübarek'in tehlikeli oyunu...’ Uri Dan'a göre, Mübarek, Yaser Arafat'ın ve Filistin direnişinin ardındaki gerçek güç... İsrailli istihbaratçılar, Mısır'ın ikili oyun oynadığına inanıyorlarmış... Bir yandan İsrail'le barışı korurken diğer yandan İsrail'in elini zayıflatmaya çalışıyormuş Mısır... Arafat, Sina çölünün altından tünel kazmış, Mısır'dan Filistinlilere bu yolla silâh taşıyormuş, buna karşılık Mübarek hiçbir şey yapmıyormuş...." (Taha Kıvanç, 13 Ağustos 2002)

“Amerika'nın haftalık Newsweek dergisi son sayısında, Pentagon içindeki birçok yetkili ve kaynağın, Irak dışında Bush'un hedefleri arasında İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Suriye'nin de olduğunu belirtti...

Newsweek dergisi, Bush'un bu konudaki stratejisinin, "buzdağının görünen kısmından çok daha geniş kapsamlı olduğunu" ve amacının sadece Irak lideri Saddam Hüseyin'i safdışı etmek olmadığını belirtti. Derginin haberine göre, ...Bush, Filistin lideri Yaser Arafat'ın safdışı edilmesi için de çağrı yapmış bulunuyor... Dergiye açıklamada bulunan üst düzey bir İngiliz yetkili, "Bağdat'a herkes gider; erkek olan ise Tahran'a gider" ifadesini kullandı.

...Newsweek, Bush'un savunma politikası kurulu başkanı Musevi kökenli Richard Perle'ün, danışmanlara Suudi rejimini bertaraf etme konusunda brifing vermek için bir Fransız danışmanı davet ettiğini, ancak olay basına yansıyınca, "Suudi rejimini safdışı etme planlarını yalanladığını" kaydetti.

Bush'un Temmuz ayı ortasında İran'la ilgili yaptığı konuşmaya da dikkat çekildi. ABD Başkanı, 'İran halkını daha fazla özgürlük çabasında destekleyeceklerini' söylemişti. ABD yönetimi Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'yi de 'etkisiz' olduğu gerekçesiyle eleştiren açıklamalar yapıyor. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi danışmanlarından Zalmay Halilzad'ın, bir konferansta yaptığı konuşmada, ABD'nin Ortadoğu politikasının, İran'da rejim değişikliğini öngördüğü yönündeki yorumlara karşı çıkmamasına da dikkat çekiliyor.

Newsweek'e konuşan ABD Kongresi Araştırma Servisi'nde görev yapan İran uzmanı Kenneth Katzman, Bush yönetiminin İslam dünyasına ilişkin politikasının, bu ülkeleri oldukları gibi kabul ederek politika belirlemek yerine, rejim değişikliğini sağlamak yönünde olduğunu belirtiyor...” (Yeni Şafak, 13 Ağustos 2002)

“ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı John Bolton kısa süre önce İsrail’deydi. Bulton özel görüşmelerde şöyle konuştu:

- ABD kuşkusuz önce Irak’a hücum edecek daha sonra da Suriye, İran ve Kuzey Kore’den gelen tehditlerle ilgilenecektir.

Bu sözler İsrail’in Haaretz gazetesinde yer aldı. Amerika’nın St Petersburg Times gazetesinde Susan Taylor Martin konuşmayı şöyle yorumladı:

- İran ve Suriye ABD’den çok İsrail için tehdit oluşturmaktadır. Bakan’ın sözleri, ABD’nin Ortadoğu serüveninin Amerika’dan çok İsrail’in çıkarlarını korumaya yönelik olduğunu göstermektedir.” (Melih Aşık, 22 Şubat 2003)

“...Aşağıdaki bölüm, 11 Eylül'ün hemen sonrasında, Wanniski'nin kadim dostu Henry Kissinger'a yazdığı mektuptan:

'Dünyanın bir numaralı şahini. Arap-İslam dünyasına karşı politikamızın baş mimarı. Müslümanlar'ın nefretinden onun kadar sorumlu bir başka Amerikalı yok. Eğer sıradan bir manyak olsaydı sadece, onunla yaşayabilirdik; ama o Savunma Politikası Kurulu'nun Başkanı. Pentagon'a akıl veriyor ve tüm askeri sırlara ulaşabiliyor.

Ayrıca, Şaron ve Netanyahu ile de sürekli temasta.

Karanlıklar Prensi diye tanınan Perle, tam bir dezenformasyon ustası. Soğuk Savaşı kazanmamızda etkili oldu ve şimdi de İslam dünyasına diz çöktürmek istiyor.

Eminim ki, 1.5 milyara yakın Müslüman'dan hatırı sayılır sayıda bir bölümünü öldürmemizi isterdi; geri kalanların mesajı tam alması için.’...” (Umur Talu, Bkz: Hakikat Şubat 2003, sh: 39 vd.)

“Karanlıklar Prensi” lakaplı Perle’nin Londra'da arapça olarak yayımlanan eş-Şark ul-Evsat'a (Ortadoğu) verdiği demeçten bir cümle:

“Irak'taki tecrübe bölgedeki reformlar için başlangıç olacak. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın reformları dikkate alacağını ümit ediyorum. Aksi takdirde kendisine 'ikinci sırada hedef ben olabilirim’ demek durumunda kalabilir.”

Perle işgal niyetinlerini ve bu yolda kimseyi takmayacaklarını açıkça söylüyor:

"Fransa BM'de veto hakkını kullansa ve uluslararası karar çıkmasa da savaşa gideceğiz, çünkü hiçbir Amerikan başkanı, Amerikan politikasını Jacques Chirac'ın belirlemesine fırsat veremez.

...Amerikan ordusu bir süreliğine Irak'ı işgal etmeli...” (Bkz. Yeni Şafak, 24 Ocak 2003)

Görüldüğü gibi durum çok tehlikelidir.

 

ABD’nin Öngördüğü Düzen “Düzensizlik”tir:

Bu derece geniş bir sahayı işgal etmeyi, işgal ettiği bölgelerde bölge halklarının muhalefetine rağmen uzun süre kalmayı düşünen ABD’nin bu ülkeleri çekip toparlayacak, siyasi birlik tesis edecek yönetimlere izin vereceğini düşünmek büyük bir saflıktır.

Bunun gibi faşist Amerikan askerinin direnişle karşılaştığı ülkelerde büyük zulümler yapması rahatlıkla öngörülebilir. Zaten yıllardır “Müslüman=Terörist” yaftası zihinlerine yerleştirilen sıradan Amerikalıların bölge ülkelerinde ellerinde silahla yapabileceklerini düşünmek insanı dehşete düşürmektedir. Askerleri buraya gönderen hükümet üyelerinin sıradan faşist bir Amerikalı’dan daha tehlikeli fikirlere sahip olduğunu biliyorsanız dehşet duygularınız daha da büyür.

 

Kuzey Irak ve Kürt Devleti:

Son günlerde Kuzey Irak’tan Türk askerî varlığına yönelen tehditler üzücü ve düşündürücüdür.

Her şeyden önce Kuzey Irak Barzani ve kabilesinden ibaret değildir. Buradaki Kürt parlamentosu gibi oluşumlar vitrine hitap eden süslerdir. Barzani yıllardır devam eden İsrail-Amerikan desteği sayesinde öne çıkmış birisidir. Yeri geldiği zaman zorbalık yapmaktan çekinmeyen bir aşiret lideridir. Barzanilerin yahudi olduğu söylenmektedir. Kuzey Irak’ta gerçek bir serbest seçim yapıldığında Barzani’nin Irak parlamentosuna girmesi bile şüphelidir. Barzani para ile kiraladığı askerleri sayesinde bu bölgede söz sahibidir. Arkasında ABD vardır. Türkiye’nin kararlı ve sert muhalefeti sebebiyle ABD Kürt planını ifşa edememektedir.

Serdar Turgut’un ilginç Pentagon hatırası ibret vericidir:

"Günlerden bir gün, bugün oldukça üst düzeyde görev almış, ama o dönemde ne iş yaptığı tam da belli olmayan arkadaş beni Pentagon'a öğle yemeğine davet etti.

…Randevu saatinden biraz erken gittim oraya...

…Kapıyı vurdum ve cevap beklemeden açıp içeriye girdim. İlginç bir manzara vardı içeride.

Arkadaş birkaç kişiyi etrafına toplamıştı.

Bir tanesi Talabani'nin Washington temsilcisiydi diğeri de Barzani'nin. Talabani'nin temsilcisi olan kişi şu anda Irak'ta üst düzey görev yapıyor, bir anlamda dışişleri bakanı gibi çalışıyor.

Talabani ne zaman Ankara'ya gelse o da hep yanında.

Odada bir de tanımadığım Amerikalı görevli de vardı.

Yemek yiyeceğimiz arkadaş Kürt temsilcilerle büyük bir harita açmıştı önlerine. Kuzey Irak ve bölgenin haritasıydı bu.

Hararetli konuşma ben içeriye girer girmez bıçak gibi kesilmişti.

...Arkadaş bana işin şimdi biraz sonra biteceğini söyledi, 'Kafeteryaya git ben hemen geleceğim' dedi.

Ne yapıldığı belliydi aslında gayet tabii ki.

Gelecek planlaması yapılıyordu. Bugünlere hazırlanılıyordu.

…O gün gördüklerimi hiç unutamam ben. Amerika benim gözlerimle gördüğüm kadarıyla 8 yıl önce bugünü planlamaya başlamıştı.

O nedenle kimse bana bu savaşın Saddam'la silahlarıyla falanla filanla alakalı olduğunu anlatmasın.

Amerika'nın Kuzey Irak ile ilgili bir planı da var.

Bugünkü duruma gelineceğini, Kuzey Irak'ta Kürtler'in güçlenmesinin Türk devletini rahatsız edeceğini, sonunda bugün olduğu gibi bir sıcak çatışma aşamasına bile gelineceği ABD'li planlamacıların kafalarında daha 8 yıl önce net olarak belirmişti.

Bugün Kuzey Irak'taki Kürtler Türkiye'ye tehditler savurmaya başladılar ya bu en azından ABD için sürpriz değil.

ABD belki de kendisini bile aşan bir şekilde çok ama çok tehlikeli bir işe girişti.

…Şundan kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye Cumhuriyeti'nin şu andaki hükümeti Milli Güvenlik Kurulu'nda kararlaştırılan eylem planını yürütmektedir.

Ülkenin savunmasının ve birlikteliğinin güvencesi olan devletin tüm kurumları hükümetin atacağı adımları oybirliğiyle düzenlemişlerdir.

Türkiye varoluşunun en tehlike dolu dönemlerinden bir tanesine adım atıyor. Bakıyorum da hükümet soğukkanlı, devlet soğukkanlı, kontroller kaçırılmamış.

Bazı gazetecilere, köşe yazarlarına ve muhalefet edelim de ne olursa olsun zihniyetiyle yaşayanlara da aynı soğukkanlılığı tavsiye ediyorum…" (Serdar Turgut, Akşam, 26 Şubat 2003)

 

Yahudi Kürtler:

“...Gerek "Tarih ve Düşünce" dergisinde "Barzani Yahudidir" diyen Ahmet Uçar, gerekse "Kürdistanlı Yahudiler" kitabında benzer konuyu işleyen Dr.A.Medyalı’nın kaynakları birbirine benzemektedir.

Her ikisi de, İbrani dili profesörü Yona Sabar’ın, "The Folk Literature of the Kurdistani Jews: An Anthology" (Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı: Antaloji) adlı eserinden yararlanmaktadır.

Prof. Sabar’ın Kürdistan Yahudileriyle ilgili olarak toplam 18 kitabı vardır.

Peki Prof. Sabar’ın kaynakları nedir?

Zaho kökenli Sabar’ın araştırma kaynakları 12 yüzyıla kadar iniyor. 1170 yılında Mezopatomya’yı gezen Haham Benjamin, Prof. Sabar’ın en önemli bilgi kaynaklarından biri. Onu diğer gezginlerin seyahatnameleri takip ediyor:

Tudelalı Benjamin, Ratisbonlu Pethaiah, Yemen Yahudisi Yahya El-Zahiri, Ben Jacob, Ben Zvi, Haham David liste uzayıp gidiyor…

Peki tüm bu kaynaklar ne diyor?

Kürdistan Yahidilerinin tarihi günümüzden 2 bin 700 yıl öncesine dayanmaktadır. M.Ö. 722 yılında İsrail’in kuzeyinde yaşayan 10 Yahudi kabilesi Asurlular tarafından bugünkü Kuzey Irak ve Batı İran sınırlarına sürgün edildi. Ayrıca İsrail’in güneyinde yaşayan 2 Yahudi kabilesi de Babilliler tarafından aynı bölgeye sürüldü.

Ama biz çok eskilere, MS 40 yılında, Yahudi dinini benimsemiş, Dicle Nehri ile Büyük Zap arasında kurulan Adiebene (Adiabenos) Krallığı’na filan gitmeyelim. Ama minicik bir ekleme yapayım: Bu krallığın başkenti Arwil’di. Yani Erbil.

Size daha yakın tarihsel kaynaklarından bahsedeyim.

Bölgeyi 1827 yılında gezen Haham David’e göre ...bölgede 1875 Yahudi aile yaşıyor. Toplam 15 sinagog bulunuyor.

İstatistikle filan kafanızı fazla karıştırmak istemiyorum Ama iki veriyi daha aktarmama izin verin.

Irak ile Türkiye arasındaki sınır sorununu çözmek için, 30 Eylül 1924 tarihinde oluşturulan Milletler Cemiyeti raporuna göre, o tarihte, Erbil’de 2 bin 750, Musul’da 7 bin 550 (liste uzun) Yahudi bulunuyordu.

...Rakam konusunda farklılıklar olmasına rağmen, hepsi bir gerçeğin altını çiziyor: Başta Musul ve Kerkük olmak üzere bölgede azımsanmayacak kadar Yahudi nüfusu vardır.

İsrail Devleti kurulduktan sonra, 1950’li yılların başında bölgeden büyük bir göç başlıyor.

İsrail’deki Kürt Yahudileri Ulusal Örgütü (The National Organization of Kurdish Jews in İsrail) Başkanı Habib Şimoni’nin 1973 yılında açıkladığı rakama göre, İsrail’de, Mezopotamya’dan göç etmiş 90 bin Kürt Yahudisi vardı.

Gazeteci Yazar Pamela Kidron 1988 yılında kaleme aldığı makalesinde, bu rakamın 150 bin olduğunu belirtiyor. (15.1.1988, The Jerusalem Post) A. Medyalı 1991 yılında bu sayının 200 bine ulaştığını yazmaktadır.

Tüm bu kaynaklara göre bugün bölgede sayıları az olsa da hala Yahudi nüfusu bulunmaktadır.

Nüfus sayısı azdır ama istek büyüktür: Kürdistan Yahudileri İsrail tarafından ilk kez 1961 yılında resmen tanındı. 1963’de bir bilim adamı olan İzak Ben Zvi İsrail Devlet Başkanı oldu. Mezopatomya’daki Yahudiler konusuyla hayli yakından ilgilenen İzak Ben Zvi ilk kez, "Kürdistan Yahudileri, Tevrat’ta sözü edilen kayıp Yahudi kabilesidir" açıklamasını yaptı ve "toprak hakkı"ndan bahsetti.

O günden sonra MOSSAD Kürdistanlı Yahudilerle yakından ilgilenmeye başladı....” (Uğur İpekçi, Kürtçe konuşan Yahudiler, Haber Türk, 20.02.2003)

Görüldüğü gibi Kuzey Irak meselesi de gayet ciddidir.

 

Tarihi Süreçte Yapılan Hatalar:

İngilizler 1. Dünya Savaşı sonrasında Kürt devletinden ilk bahsettikleri günden sonra gayelerine hizmet edecek tek bir aşiret bulamadılar. 1920 yılında kurulan birinci meclis tutanaklarındaki Kürt kökenli milletvekillerinin konuşmaları da Kürtlerin Türklerle nasıl bir kader birliği yaptığının delilidir. Kürtler Türkiye’nin asli kurucu unsurlarıdır. Azınlık olmayı kabul etmemişlerdir.

Bu noktadan bugünkü terör ve çatışma ortamına gelişimizde yanlış devlet politikalarının katkısını inkâr edemeyiz. En büyük hatamız imparatorluk bakiyesi bir ülkede -ki Türkiye hala küçük bir imparatorluktur- milliyetçiliği resmî ideoloji yapıp, din ile bağımızı kopartmaya çalışmamızdır. Unutulmamalıdır ki, resmi ideolojisi milliyetçilik olan hiçbir ülke küresel bir güç olamaz.

Tabii bazı hatalar yaptık diye bölgeyi, bizi de tehdit edecek şekilde emperyal güçlere ve piyonlarına terketmemizi kimse beklememelidir..

 

ABD ve Barzani’ye Sürprizlerimiz Olsun:

ABD’nin geldikten sonra batağa saplanması, yıpranması, güç kaybetmesi uzun vadede Türkiye’nin hedefi olmalıdır. Aynı şey Barzani ve Türk düşmanı Kürt kabileler için de geçerlidir.

Barzani’nin etkinliğini kırmak için yapılabilecek çok şey vardır. (PKK’yı kullanmayı bile teklif edenler vardır, ancak bu tehlikeli bir hayaldir. Sizi ısıran bir mahluku kendi ellerinizle tekrar besleyemezsiniz.) Barzani'ye düşmanlık besleyen birçok aşiret vardır. Ayrıca Türkmenlerin silahlandırılması ve siyasi bir yapıya kavuşmalarının altyapısı hazırlanabilir.

Amerika için derin bataklıklar icat edebilir, İran gibi ülkelere bir işgal durumunda kullanabilmesi için gayr-ı nizami harp eğitimi verebiliriz.

 

Petrolden Uzak Duralım:

Türkiye kesinlikle güvenlik kaygıları çerçevesindeki reel hareketlerini bırakıp, “Gelmişken petrole konayım” gibi heveslere kapılmamalı, gerektiği zaman tereyağından kıl çeker gibi bölgeden elini çekip, bataklığında Amerika'yı ve Barzani'yi başbaşa bırakabilmelidir.

 

İzin Tezkeresi:

Bu yazıyı kaleme aldığımız saatlerde ABD askerine izin veren tezkere henüz mecliste oylanmamıştı.

Meşru endişelerimizin def’i için gayr-i meşru yollara girmek doğru değildir. Daha zor da olsa, ABD’yi karşımıza almak pahasına da olsa, meşru ve haklı endişelerimizi defetmek için meşru yollar kullanmalıyız. Osmanlı her işinde kendisini hukukla bağladığı için büyük devlet olmuş, bu kadar uzun süre yaşamış, yıkılmasından 100 sene sonra dahi hayırla anılmaya devam etmiştir.

İyi bir ün bırakmak için bazen büyük bedel ödemek gerekir.


  Önceki Sonraki