Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
SİLSİLE-İ SÂDÂT - Halil Fevzi (Kuddise Sırruh) Efendi Hazretleri -7- - Ömer Öngüt
Halil Fevzi (Kuddise Sırruh) Efendi Hazretleri -7-
SİLSİLE-İ SÂDÂT
Dizi Yazı - Silsile-i Sâdat
1 Mart 2003

 

Silsile-i Sâdât -34-

HALİL FEVZİ
(Kuddise Sırruh)
EFENDİ HAZRETLERİ
-7-

 

Can İle İmtihan:

Yaşayanlar ve Görenler Anlatıyor:

“Henüz birkaç günlük intisablı idik. Akşam-yatsı arasında Büyük cami’nin önünde yatsı namazı için abdest alırken, baktık kalabalıkça bir grup Efendi Hazretleri’ni ziyarete geliyorlar. Efendi Haretleri’nin hâne-i saâdetleri camiye çok yakındı. Sonradan öğrendik ki, aralarında Adapazar’lı Hacı Cevdet efendi de varmış. O anda hiç kimseyi tanımıyorduk.

İçerisi tıklım tıklım dolu idi. Kapının arkasında bir yer bulduk ve oturduk.

‘Elimize fırsat geçmişken biz de gidip istifade edelim.’ dedik ve peşlerinden gittik. İçerisi doluydu, oda kapısının arkasına çöktük. Bu arada boş oturmaktansa Râbıta yapmak hatırımıza geldi, içimizden doğdu. Râbıta yaptık, alamadık. Bir daha yaptık, yine alamadık. Herkes kendi âleminde, biz de kendi âlemimizdeyiz. ‘Bir Fâtiha üç İhlâs-ı şerif’ okuyup öyle râbıta yapmak kalbimizden geldi. Üçüncü defasında öyle yaptığımızda, bir anda Efendi Hazretleri’nin huzur-u saâdetine uzanmış olduk. Bu uzanış hâldedir, kâl ile tarif etmek imkânsız.

Ellerinde bir kılıç ile tecellî ettiler, uzanmamla kılıçlarını çekmeleri bir oldu. biz de boynumuzu uzattık. Kesilmesi bir kıl mesabesinde idi. Kendime geldiğimde kendimi yine oturuyor gördüm. Bu ilk intisabımızda, hayatta en canlı bir şekilde bir sahne geçti. Hepsi bir an içinde oldu, an içinde an.

Herkes elini öpüp yavaş yavaş ayrıldı, biz en sona kaldık. Biz de elini öptüğümüzde, elimizden tuttu ve bir müddet bırakmadı, sonra müsaade buyurdu dışarıya çıktık, gidilecek yere gittik.

Yani orada büyük bir can imtihanı geçmiş oldu.

Tasarruflarını kullandılar ve imtihana tâbi tuttular. ‘Acaba boynunu uzatacak mı çekecek mi?’ diye. Allah-u Teâlâ evvelden ikramda ihsanda bulunduğu için boynumuzu uzattık, onlar da kılıcını kaldırdılar. Bu artık kulun yapacağı bir iş değildi, orada zuhur eden Allah-u Teâlâ’nın ezelî ikramı ve ihsanı idi. Kıl kadar kalınca kaldırdılar, bunun büyük bir imtihan olduğunu anladık.

Henüz bir haftalık iken canımızı verebileceğimiz, o teslimiyet lütfedildiğinden, aynel-yakîn husule geldi ve boynumuzu uzatmış olduk. Gizli bir noktadır.

Misafirler biraz sonra bir bir gittiler, biz sonraya kaldık. Efendi Hazretleri’nin elini öperken elimi tuttu, bir müddet bırakmadı. Biz de acele ediyoruz ki, giden misafirler nereye gidiyor onu bileyim için.

İmtihan an içinde an oluyor, aklın çalışmasına yer kalmıyor. İmtihan olduğu bilinsin yahut bilinmesin. An içinde ana tâbi olduğu için, orada ancak Allah-u Teâlâ’nın ezelî lütfu husule geliyor, meydana çıkmış oluyor.

Râbıta-i şerif’ten önce okunan Fâtiha ve İhlâs-ı şerif’ler oradan kalmadır.”

 

Kadir Gecesinin Tecellîsi:

Yaşayanlar ve Görenler Anlatıyor:

“İhvan kardeşler birgün toplanmışlar, Hendek’e teravihe gideceklermiş. Hafız Hilmi Hendek’teydi o zaman. Ramazan-ı şerif’in de tahmini on altıncı veya on yedinci gecesi idi.

Bize de teklif ettiler. ‘Gidelim!’ dedik. Fakat aklımıza geldi, Efendi Hazretleri’ne soralım, müsaade buyururlarsa gidelim diye düşündük. Huzur-u saâdetlerine vardık. ‘Efendim, müsaade ederseniz Hendek’e kadar gidip geleceğiz?’ dedik.

‘Bu akşam?’ buyurdular. İkinci bir şey de ilâve etmediler. Huzur-u saâdetlerinden ayrıldık ve düşündük, izini biz bu akşam için istemiştik. Onların ‘Bu akşam?’ demelerinde hikmet olabilir dedik.

Hemen arkadaşları bulduk. Bazı mazuriyetlerimiz olduğunu, gidemiyeceğimizi söyledik. Onlar gittiler. Biz ise o akşamın Kadir gecesi olduğu tahminini yürüttük ve bir şüphe üzerine, mümkün mertebe ibadetle meşgul olduk. ‘Bu akşam?’ buyurmaları belki bu mânâyı taşıyabilir dedik.

Sabah dükkâna Hafız Bayram geldi. ‘Aa!..’ dedi, ‘Sizin ev bu akşam nur içinde parlıyordu.’ dedi. O anda ne söylediğini bilmiyordu. Fakat o durum, şüphemizin gerçekten doğru olduğunu bildirmek için, Allah’ımızın bir lütfu oldu. Ona mânâda o gizli sırrı âşikâr etmişler ve yine gizli kalması için o kadarını göstermişler.

‘Bu akşam sizin ev nur içinde parlıyordu.’ sözü ile, şüpheli olduğumuz nokta bize aydınlandı. O akşamın şüphe ettiğimiz Kadir gecesinin ta kendisi olduğuna karar verdik. Fakat ona bir şey demedik.

Efendi Hazretleri’nin ‘Bu akşam?’ sözü ile şüpheye dâvet edilip tedbir almamız, Allah’ımızın bu sonsuz nimet ve lütfuna nâil olmamıza vesile oldu.

İşte biz Efendi Hazretleri’nden hep böyle rumuz alırdık. Hiç açık emir aldığımız vâki değildir. Fakat rumuzlara çok dikkat ederdik. En ufak hareketlerine bile çok dikkat ederdik. Çünkü dikkat edersek alırdık, etmezsek kaybederdik.

Bu durum, ihvanın ne kadar dikkatli olmasının lâzım geldiğini gösteren bir hâdisedir.”

 

Gönül Adamı:

Adapazarı’ndan birkaç hoca; Şeyh Halil Fevzi -kuddise sırruh- Hazretleri’ni ziyarete giderler. Hafız Çerkez Yusuf da on üç yaşları civarında iken bu grubun içerisinde bulunmaktadır. Sohbeti müteakip huzurdan ayrılırken herkes: “Duâ buyrun, bizi de unutmayın!” sözleri ile Hazret’ten istirhamda bulunurlar. Çerkez Yusuf da çocuk olduğu cihetle kalbinden:

“Bu kadar Hocanın olduğu yerde beni kim hatırlar?” geçer.

Sıra ona gelince:

“Oğlum! Seni de unutmayız.” buyururlar.

 

Ruhaniyetin Lâtifeleri:

Bir müridanı dağa odun kesmeye gittiği gün yatsı namazını ay ışığında orada kıldıktan sonra bir ağacın altında zikre başlar. Zikir esnasında kendi köylerinden tanıdığı bir kadın karşısına gelerek, yaptığı hareketlerle onu tahrik eder. O anda Hazret’imiz elinde deynek olduğu halde tecellî eder ve kadını kovalar.


  Önceki Sonraki