Konuşmasını öğrenen çocuğun dil gelişiminde ortaya çıkan yeni bir aşama “Soru sorma oyunu”dur. Çocuğunuzun sorularından bir kısmı, kelime oyununun, adlandırma oyununun bir devamı olacak, en sık tekrarlanan sorular “Bu ne?” “Şu ne?” olarak belirecektir. Çocuk her şeyi sormaya başlayacaktır. Bu devrede bıkmadan, çocuğun anlayabileceği şekilde, onun seviyesine inerek doğru cevaplar vermeye çalışmalıdır. Çocuğun soru yağmuru altında bunaldığınız anlarda onun ne kadar zeki olduğunu düşünerek kendinizi avutun. Çünkü çocuğunuz ne kadar zeki ise, o kadar çok soru soracaktır.
İdeal olanı, çocuğun bütün sorularını sabırla cevaplandırmaktır. Bu, onun kelime dağarcığını zenginleştirmeye, düş gücünü geliştirmeye, zekasını işletmeye yarayacaktır. Ama uygulamada hiçbir anne-baba soru sorma çağındaki çocuğun bütün sorularını sürekli olarak cevaplandıracak kadar sabırlı olamaz. Bazen de buna zamanları yetmez. Elden geldiğince soruları cevaplandırmaya çalışmalıdır. Ancak gerekirse “Artık sorularını yanıtlayamıyorum, yoruldum.” demekten çekinmeyin, böyle yapmakla çocuğun zeka gelişimini kısıtladığınız endişesine kapılmanıza gerek yok. Çünkü sabrınızın tükendiği noktadan sonra vereceğiniz cevapların zaten çocuğa yararı olmayacaktır.
Önemli olan çocuğun sorduğu soruların onun gelişimi üzerindeki rolünü ve etkisini bilmenizdir. Bazı anneler -hatta çoğu anneler- çocukların sorularını bir angarya olarak görürler ve bela savuştururcasına cevap verirler. Bu çok yanlış bir tutumdur.
Çocuklara verilen cevaplarla ilgili iki farklı tutumu bir örnekle açıklamaya çalışalım:
Mutfakta buz kabını boşaltan anne yere bir buz parçası düşürür. Çocuğu gelir, buzu eline alır ve anne ile çocuk arasında şu diyalog geçer:
Çocuk: Buz neden soğuktur?
Anne: Donmuş olduğu için.
Çocuk: Neden donmuştur?
Anne: Soğuk dursun diye.
Çocuk: Buzu ne soğutur?
Anne: Buzdolabı.
Çocuk: Buzdolabını ne soğutur?
Anne: Motoru vardır.
Çocuk: Niçin vardır?
Anne: Soğuk dursun diye.
Çocuk: Buzdolabı neden soğuktur?
Anne: Buzdolabının başından çekil.
Çocuk: Buzdolabı neden bu kadar soğuk?
Anne: Yemekler bozulmasın diye.
Çocuk: Yemekler neden bozulur?
Anne: Mikroplardan.
Çocuk: Mikrop nedir?
Anne: Mini mini hayvanlar.
Çocuk: Ben neden görmüyorum?
Anne: Görülmeyecek kadar ufaktır da ondan.
Çocuk: Fareden daha mı ufaktır?
Anne: Çok daha ufaktır.
Çocuk: Ne kadar ufaktır?
Anne: Buzdolabının başından çekil dedim sana.
Çocuk: Ama dolap neden soğuk?
Anne: Buzdolabının başından çekiliyor musun, çekilmiyor musun sen?
Çocuk: Peki neden motoru var?
Anne: Bak sana son defa söylüyorum...
Ve bu böylece sürer gider.
Şimdi aynı durumda, çocuğun gelişiminde soruların önemini kavramış bir annenin tutumunu izleyelim:
Çocuk: Buz neden soğuktur?
Anne: Buz demek, donmuş su demektir. Dünyanın kutup denilen yerlerinde hava öyle soğuktur ki, orada her şey donar. Örneğin eti dışarıda bıraksan donup taş kesilir. Et böyle donunca bozulmaz. Hani geçen hafta buzdolabına koymayı unuttuğum köfteyi çöpe atmıştım da ‘bozulmuş’ demiştim, hatırladın mı?
Çocuk: Peki bozulmuş ne demek? Neden kediye verilmez?
Anne: Gözle görülemeyecek kadar ufak, milyonlarca hayvancık vardır. Bunlar havada uçuşuyorlar. Bazıları yemeklere konar, onları yer ve yemeklerin üzerinde yaşarlar. Bu hayvancıklara mikrop denilir. Üzeri mikroplu yemek yersen karnın ağrır. Hasta olursun. Bu hayvancıklar soğuk sevmezler. Yemekleri soğuk tutunca mikroplar da yemeğe konup bozamazlar. Ama fazla soğuk hiç kimseye yaramaz.
Çocuk: Soğuk bana ne yapar?...
Ve konuşma böyle sürer.
Günlük hayatınızda sürdüreceğiniz anne-çocuk konuşmaları, çocuğunuzun ömrü boyunca gireceği en önemli ders olacaktır. Bu derslerde çocuğumuzun sorularına -onun gelişimi için gerekli olduklarını aklımızdan çıkarmadan- sabırla, şükürle cevap vermeye çalışmalıyız.