Amerika’yı idare eden zümrenin ahlaksız hegemonya mücadelesine bütün dünya tepki duyuyor. Amerika ahlaksız niyetlerini insani çağrışımlar yapan terimlerin arkasına saklamak için alçakça büyük bir enformasyon savaşı yürüttüğü için bu tepkilerin dozu biraz düşük kalıyor. Ancak herkes biliyor ki, Amerika’nın ileri sürdüğü bahanelerin hiçbiri gerçek değil. Amerika petrol için, İsrail’deki 3-5 yahudinin daha rahat yaşayabilmesi için öldürmeye, kan akıtmaya geliyor. Türkiye’nin -bütün zaafiyetine rağmen- kararlı bir direniş göstermesi bütün dünyada takdir topluyor. Bu savaş karşıtlığının savaştan en çok zararı görecek olan Türkiye’de yeterli yankıyı bulmaması, daha doğrusu Türk medyasının tabir caizse savaş tamtamları çalması, TÜSİAD gibi kurumların Amerika’ya boyun eğmiyor diye hükümeti eleştirmesi birçoklarını şaşırtıyor. Ancak şaşırmayanlar da var.
Umur Talu’nun 3 gün süren ve “Ana fikir: ABD yönetiminin savaş ihtirasının arkasında, güvenlik, petrol, hegemonya, terör... ne derseniz deyin... gibi gerekçelerin yanında, Perle şebekesinin Bennett'in ağzından da fısladığı gibi, bunun bir 'Amerikan-İsrail ortak savaşı' olması da yatıyor.” diye bitirdiği yazı dizisinde şöyle bir bölüm var:
“...dünkü yazıda anılan 'Ortadoğu Forumu' kadrosu büyük ölçüde 'Yakın Doğu için Washington Enstitüsü' ekibinden.
'Washington Institute', ki o da kadro ve hassasiyet bakımından neredeyse bir İsrail merkezi, Türkiye açısından önemli.
Dün, 'bazı gazetecilerimizi bilgilendirmede etkin' diye geçiştirdiğim bu merkezin, ayrı bir departman halindeki tek projesi, Türkiye.
'Forum' gibi, Ortadoğu'da İsrail ve Türkiye'yi, hele hele ikisinin işbirliğini çok değerli gören Enstitü'nün bu projesinin şeref konuğu da ABD'nin eski Ankara büyükelçisi Mark Parris. Enstitü'nün kendi kayıtları, övünerek, programlarına eğitmen olarak katılan İsrailli subayların yanı sıra, bursla gelmiş genç Türk subayların isimlerini de yayınlıyor.” (Star, 08 Ocak 2003)
Bu yazıdan sadece üç gün sonra Mark Parris Türkiye’deydi. Bilindiği gibi onun “Kararınızı verin, yoksa Washington’un telefonları meşgul çalar.” yollu tehditleri Hürriyet’in 12 Ocak tarihli sayısına manşet olmuştu. Birçok gazete ve köşe yazarı ise bu sözleri ve yetkisi olmayan bir kimsenin ABD hükümeti adına konuşmasını eleştirdi. Aynı günlerde Türk ve dünya basınını yönlendirmek için ABD’nin milyonlarca dolarlık fon ayırdığı yönündeki haberlerin bazı gazete manşetlerine taşınması tesadüf değildi.
Hürriyetin manşet seçimindeki garabetini daha iyi kavramak için gazetenin genel yayın yönetmeninin 19 Ocak tarihli ve “Yahudi sevgili bulamayan cılız çocuk” başlıklı yazısını okumalıdır:
“AKMERKEZ veya Galleria'da ne zaman bıçkın bir varoş çocuğuna rastlasam, hep o delikanlıyı hatırlarım. Yıllarca önce, 16-17 yaşlarında, İzmir'in Alsancak Semti'nde dolaşan o cılız çocuğu.
Utandığı incecik ve pazusuz kolları yüzünden hep uzun kollu gömlek giymeye mahkûm edilmiş o kenar mahalle çocuğunu.
Yani kendimi...
En çok istediğim şey, bir Yahudi sevgilim olmasıydı.
…Hiçbir zaman Yahudi bir sevgilim olamadı.
…Ve kapının ilerisinde Yahudi sevgili bulamayan cılız bir delikanlı, yavaş yavaş uzaklaşıyor.
Aklımda kalan tek ayrıntı ise şu.
Üzerinde uzun kollu bir gömlek var.
Ve bir de şu cümle:
‘Uzun kollu gömlek giyen her cılız çocuğun gönlünde bir Yahudi sevgili yatar.’” (Hürriyet, Ertuğrul Özkök)
Olayları manşetlerden takip ediyorsanız, okyanus ötesinde pişirilen sahte gündemlerle yetiniyorsunuz demektir.
ABD’nin bütün imkanlarını seferber ederek yaptığı dezenformasyon bombardımanına rağmen dünyanın hemen her yerinde savaş karşıtı gösteriler yapılıyor. Zira çalınan minare o kadar büyük ki hiçbir kılıfa sığmıyor.
İngiltere’de bir milyon, Washington’da yüzbin kişi savaş karşıtı gösteri yaptı. Bizim basında bu mitingler pek rağbet görmez. Çünkü onlar Amerikan askeri gücünü ve Saddamın kötülüğünü haberleştirmekle meşguldür.
Yahudi propagandasına aldırmadan savaş karşıtı görüşlerini açıklamaktan çekinmeyen çok insan var. Bunlardan sadece basında yer bulabilenlerinden haberdar olabiliyoruz maalesef:
“George Bush ve minyatürlerinin üretip piyasaya sürmeye çalıştıkları medeniyetler çatışması üzerine kurulu bu politika, öncelikli olarak petrol eksenli hegemonik bir politikadır. Olası Irak savaşı ile bu ülkedeki rejimi değiştirip, zoraki bir modernizasyon projesiyle el-Amerikana bir demokratik ulus devlet yaratmayı planlıyorlar. Bunu yaparken bombaları, yıkımları, yağma ve talana dayalı yaptırımları yani her yolu meşru görüyorlar. Pentagon, bütün bir Arap dünyası haritasını yeniden çizeceğini, bu süreçte belki diğer rejimleri ve bir çok sınırı da değiştireceğini gizlemiyor. Bu afet geldiğinde kimse kurtulamaz (eğer gelirse tabi, bu da henüz tamamen kesin değil). Cevap olarak kibar itiraz kabilinden bir kaç belirsiz sızlanmanın ardından yalnızca uzun bir suskunluk var. Nihayetinde milyonlarca insan etkilenecek. Amerika onlara danışmadan aşağılayıcı bir biçimde onların geleceğini planlıyor.” (Prof. Dr. Edward Said, El Ahram 16-22 Ocak)
"Amerikan tarihi delilik dönemlerinden birine girdi, ama bu benim hatırladıklarımın en kötüsü; ...ve uzun vadede Vietnam Savaşı'ndan daha yıkıcı olma potansiyeline sahip bir çılgınlık.
…Yaklaşmakta olan savaş Bin Ladin'in saldırısından yıllar önce planlandı ama savaşı mümkün kılan Bin Ladin oldu. Bin Ladin olmasa Bush cuntası hâlâ her şeyden önce nasıl seçilebildiği gibi karmaşık birtakım konuları açıklamaya çalışıyor olacaktı, Enron, utanmazca zaten çok zengin olanların yanında yer alması, dünyanın fakirlerine hiç saygı duymaması, ekolojiye verdiği zarar ve bir yığın tek taraflı olarak kotarılmış uluslararası anlaşma... bunları açıklamakla uğraşacaktı. Bir de BM kararlarını sürekli çiğneyen İsrail'i neden desteklediğini...
…Bush ve cuntasının Amerika'nın öfkesini Bin Ladin'den Saddam Hüseyin'e kaydırmakta nasıl başarılı olduğu ise tarihi bir halkla ilişkiler hokkabazlığı. Ama başarılı oldular. ...Amerikan halkı sadece yanıltılmıyor. Aynı zamanda sürekli bir cehalet ve korku içinde olması sağlanıyor.
…Amerikan birliklerini muharebeye gönderecek dini laflar ise belki de bu gerçeküstü olası savaşın en rahatsız yönü. ...Tanrı İsrail'i Amerika'nın Ortadoğu politikasının bekçisi olarak görevlendirdi ve bu fikre karşı çıkan herkes a)Yahudi karşıtı b) Amerikan karşıtı c) düşmanla işbirliği içinde, d) terörist.
…Saddam'ın kitle imha silahları, eğer hâlâ elindeyse, Amerika ve İsrail'in beş dakika içinde ona fırlatabileceği şeylerin yanında çerez kalır. Şu anda mesele olası bir askeri ya da terörist tehdit değil... Mesele Amerika'nın askeri gücünü hepimize gösterme ihtiyacı.
Avrupa'ya, Rusya'ya, Çin'e, zavallı çılgın Kuzey Kore'ye ve Ortadoğu'ya Amerika'yı kendi evinde kimin yönettiğini ve Amerika'nın kimleri yöneteceğini göstermek." (John le Carre: Yazar, The Times, 15 Ocak 2003, Radikal’den)
"...Savaş için geliştirilen tez çürüktür. Bu tez ispatlanamamaktadır. Irak milli güvenlik tehdidi değildir. Bu bakımdan biz bu konuda siyaset konuşmuş oluyoruz. İdeolojik menfaatlerle hareket eden Cumhuriyetçi Parti’nin sağ kanadına mensup unilateralistler (yani Amerika’nın dış politikada kimseyi dinlemeyip kendi başına hareket etmesini savunanlar) Amerika’nın milli güvenliklerle ilgili karar mekanizmasının kontrolünü ele geçirmişlerdir. Bu yeni muhafazakarlar uygun bir araç olarak ‘terörle savaşı’ kullanarak milli güvenlik, dış politika ve şimdi de iç politikayı ellerine almışlardır. Biz bir demokrasiyiz; ama birileri ellerini kaldırıp ‘benim bir sorum var’ dediğinde bunlar ‘vatansever’ olmamakla suçlanmakta ve saldırıya uğramaktadırlar. Bu McCarthyizm’den de kötüdür. Bu Amerikan demokrasisinin imhasına giden yoldur. Ben 12 yıl deniz piyadesi olarak ülkeme hizmet ettim. Yemin ederken elimi kaldırarak Başkan’a değil Amerikan Anayasası’na sadık kalacağımı söyledim. 11 Eylül sonrasında Başkan’ın Amerikan halkı ve dünyayı savaşa zorladığı bir durum ile karşı karşıyayız." (1991–1998 yılları arasında Irak’ın silahsızlandırmasından sorumlu Birleşmiş Milletler Irak Özel Komisyonu UNSCOM’ın Irak silah denetim heyetinin Başkanı Amerikalı eski asker Scott Ritter’in geçen yıl yaptığı bir açıklamadan)
Güvenlik konseyi üyeleri dahi Amerika’nın tek yanlı ve hukuksuz tavırlarından rahatsız:
“BM Güvenlik Konseyi’nin 20 Ocak’ta terörle mücadele konusunda yaptığı dışişleri bakanları düzeyindeki toplantıdan sonra basına görüş açıklayan bakanların hemen tamamı, Irak’a yönelik askeri bir operasyon konusunda ikinci bir karar tasarısından yana olduklarını belirttiler.
Washington’ı yalnız bırakan bakanlara, en yakın müttefik olan İngiltere’nin Dışişleri Bakanı Jack Straw’un da katılması dikkat çekti. Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer de ...’Her şey doğru yönde gelişiyor. Denetçilere, görevlerini tamamlayabilmeleri için gerektiği kadar zaman verilmelidir’ dedi." (Milliyet, 21 Ocak)
“ABD'nin yaşayan en büyük tarihçilerinden biri sayılan Profesör Chalmers Johnson, savaşın gizli nedenlerine ilişkin 4 teori sayıyor: Birinci sırada petrol var. ABD'nin şimdiki yöneticilerinin tüm Ortadoğu'daki petrol akışını kontrol altına almak için yıllardır plan yaptığını söylüyor Johnson. İkinci teori, İsrail'in sağcı Likud yöneticilerinin bölgede askeri üstünlük planları. Üçüncüsü: İç politika. Yani Enron ve diğer büyük şirket kepazeliklerinin, görülmemiş büyüklükteki bütçe açıklarının, zenginleri görülmemiş ölçüde koruyan vergi indirimlerinin, McCarthy dönemini bile aratacak özgürlük kısıtlamalarının ve el Kaide'nin bir türlü altedilememesinin unutturulmasını sağlayacak, kamuoyunu dikkatleri dağıtacak, Irak'a yönlendirecek savaş. Dördüncüsü: ABD'nin yarım yüzyıllık emperyalist yayılmacılığı.” (Yeni şafak, 20 Ocak)
Aslında birinci ve üçüncü sırada sayılan seçenekler de dolaylı yoldan yahudilere ve yahudi güdümündeki petrol tekellerine yaramaktadır.
“ADI: George W. Bush. ...Başkan olmadan önce çalıştığı yer: 1978-84, Arbusto-Bush Petrol Arama Şirketi. 1986-90 Harken Petrol Şirketi.
Adı: Dick Cheney. Görevi: ABD Başkanı Yardımcısı. Başkan Yardımcısı olmadan önce çalıştığı yer: 1995-2000 Halliburton Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı.
Adı: Condoleezza Rice. Görevi: Başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı. Danışman olmadan önce çalıştığı yer: 1991-2000, Chevron Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi. (Şirket, bir tankere onun adını veriyor.)
Adı: Donald Evans. Görevi: Ticaret Bakanı. Bakan olmadan önce çalıştığı yer: 1979-2000, Tom Brown Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı.
Adı: Gale Norton. Görevi: İçişleri Bakanı. Bakan olmadan önce çalıştığı yer: Enerji şirketlerinin avukatı.
…1991'de Baba Başkan Bush asıl hedefi gösteriyor:
''Bizim ekonomimiz, bizim özgürlüğümüz, hatta bizim yaşamımız için en büyük tehlike, petrol rezervlerinin Saddam'ın elinde bulunmasıdır.''
…Bush'un ekonomi başdanışmanı Lawrence Lindsey:
''Irak'ta rejim değişirse, dünya piyasalarına günde beş milyon varil daha fazla petrol akar. Başarılı bir savaş, bu akışı sağlayabilir!..''
…Irak muhalefetinin önde gelen iki ismi var. Çelebi Kardeşler, Ahmet ve Fadıl Çelebi. Ahmet Çelebi banker. Fadıl Çelebi ise, buraya dikkat, 70'li yıllarda Irak'ta Enerji Bakan Yardımcısı. Yani, konuyu iyi biliyor!..
…Fadıl Çelebi demeci şimdiden patlatıyor:
''Irak'ta henüz keşfedilmemiş petrol yatakları var!''
En kaliteli petrol Kerkük'te. Light Kerkük, kod adı!.." (Yalçın DOĞAN, Hürriyet, Light Kerkük ABD Kabinesi, 21Ocak)
ABD’deki 4-5 milyonluk yahudi azınlık sayılarına göre çok daha güçlü bir şekilde devlet üzerinde söz sahibidir. Hatta ABD’de yahudilere rağmen bir icraat yapılması mümkün değildir.
Hıristiyan kiliselerinde dahi bu duruma uygun itikatlar geliştirilmiştir. Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Amerikan ‘Evanjelik Protestanları’nı temsil eden, Amerikan siyasetinde oldukça etkili olan “Hıristiyan Koalisyonu” adlı Hıristiyan grup, Amerika’nın başkentinde ilk defa bir miting yapmıştı. İsrail bayraklarının dalgalandığı, İsrail milli marşı’nın söylendiği, katılanların Yahudi kippaları da taktığı, İsrail’in 12 kabilesini temsil eden sembolik bayrakların dolaştırıldığı, koç boynuzundan yapılan geleneksel boruların çalındığı bu mitingde Hıristiyan Koalisyonu’nun bayan başkanı Combs şunları söyledi:
“...Biz sizi seviyoruz. Biz İsrail’i seviyoruz.. Biz her zaman sizin yanınızda, sizinle birlikte olacağız.”
Hıristiyan Koalisyonu’nun eski Başkanı Pat Robertson, toplananlara 1974 yılında Beytlahim’i ziyareti sırasında Tanrı ile konuştuğu zaman O’na ne kadar zor olursa olsun her zaman İsrail’i destekleyeceğine dair söz verdiğini anlattı. Temsilciler Meclisi’nin önemli isimlerinden Teksaslı Cumhuriyetçi Tom Delay de toplananlara İsrail’i ziyareti sırasında ‘işgal altında topraklar görmediğini’ söyledi.
Başkan W. Bush da mitinge videoya kaydedilmiş bir mesajla katıldı ve yönetim olarak Hıristiyan Koalisyonu’nun siyasi gündemini desteklemeye devam edeceğini toplananlara ilan etti.
Evanjelik Hıristiyanlar’ın Hıristiyan Koalisyonu’nun dışındaki örgütsüz siyasi gücü milyonlarla ölçülüyor. Kimine göre bu güç 60–70 milyonu buluyor.
Yahudiler ABD hükümeti içinde de kilit görevleri üsleniyorlar. ABD’de Yahudilere hoş bakmayan siyasetçilerin yükselmesi çok zordur.
Karar alma mekanizmalarının beyni durumundaki The Washington Institute, JINSA, Rand Corporatıon, İnternational Republican Institute (IRI), Middle East Institute., CSIS vb. düşünce-araştırma kuruluşlarının hemen tamamı yahudi tekelindedir.
En çok savunma bakanlığında yuvalanmışlardır.
Savunma Bakanı yardımcısı Wolfowitz’in babası 1920 yılında Varşova’dan Amerika’ya göç eden Polonyalı bir Yahudidir.
Umur Talu’nun ABD yönetimindeki yahudi etkinliği hakkında değişik kaynaklardan derlediği ayrıntılı bilgilerle dolu 3 günlük yazı dizisinin geniş bir özetini buraya almak istiyoruz:
"Önümüze konan ve 'yersen' denilen bu savaşın manasını anlayabilmenin bir yolu da, sadece Saddam biyografilerine ve sabıka dosyasına takılı kalmayıp elleri tetikte olan kıymetli ABD'li şahsiyetleri de tanıyabilmek.
Onları, tüm bağlantıları, ideolojileri, menfaatleri ve ısrarları ile tanıyabilmek, bir savaşın kodlarını çözebilmek açısından sonsuz önem taşıyor.
…İlk portre, öyle fazla ön planda durmayan, Douglas Feith.
Kendisi, resmi sıfatıyla, ABD Savunma Bakanlığı Politikadan Sorumlu Müsteşarı oluyor. Yani, Rumsfeld-Wolfowitz zincirinin üçüncü halkası.
...savunma-dış politika, kısacası 'savaş politikaları' konusunda, bir gölge kabine gibi çalışan 'Savunma Politikası Kurulu'nun doğrudan rapor sunduğu kişi... …ABD Savunma Bakanlığı'ndan da çok, İsrail Savunma Bakanı olabilecek niteliklere sahip.
Reagan döneminde ...Perle'ün de baş ve has adamı.
Feith, bir avukatlık şirketine sahip ve özellikle İsraillilerle ya da İsrail devletiyle çalışagelmiş. Şirketinin tek dış temsilciliği İsrail'de. İşinin üçte iki hacmi bu ülkenin çıkarlarıyla ilgili. Ayrıca, İsrail silah şirketlerinin ABD'deki çıkarlarını temsil ediyor.
...Ona göre, Arapların Filistin'de meşru ve yasal hakları yok. Hatta, Filistin de yok. Hatta hatta, Filistinli bile yok. Filistinli denilenlerin tek yurdu ve tek devleti ancak Ürdün olabilir.
İsrail'in 'işgal altındaki bölgeler'den çekilmesinin gereği yok, İsrail'i buna zorlayacak, bu konuda tavize itecek her politika yanlış, Camp David ve Oslo gibi barış arayışları felaket, işgal altındaki topraklarda İsraillilerin yerleşim yerleri kurması çok doğru.
…Feith'in müdavimi olduğu ve onu el üstünde tutan kuruluşların başında, 'Amerika Siyonist Örgütü- ZOA' geliyor.
ZOA'nın temel çizgisi, koyu Arap düşmanlığı, ABD-Arap işbirliklerini baltalamak, eleştirmek, onlara saldırmak. Hatta, bu denli radikal olmayan, barışa şans tanınmasını isteyen Yahudilere de.
En etkili, en kararlı savaşçılardan biri bu zat.
Bunların ideolojik, taraflı, maksatlı, çıkarcı, bağnaz, yobaz, sinsi, saldırgan, yüzsüz, tahakkümcü, arsız, azgın kafalarıyla bir 'savaş' organize ediliyor.
Aslında, uluslararası hukuk açısından, tam manasıyla bir 'örgütlü suç'. Bu ABD yönetimi, uluslararası savaş suçlarına bakan bir mahkeme fikrine ve teşebbüsüne boşuna karşı değil.
Normal olaraktan dostlar, önce kimlerin yargılanması gerektiğinin çok farkındalar!" (Umur Talu, Onlar Bu Savaşı Hep İstemişti, 6 Ocak, Star)
"'Onlar bu savaşı hep istemişti' diye başlayan düzensiz serinin ikinci ABD'li şahsiyeti, bizde de 'Karanlıklar Prensi' diye tanınan Richard Perle.
…Bir bakan bile olmayan Perle, bu savaş hummasının belki de en etkili şahsiyeti. En etkili, en kararlı ve kolu ile dili en uzun.
Şu andaki tek resmi sıfatı, şahinler yuvası Savunma Bakanlığı'nın akıl hocası olarak kurulmuş 'Savunma Politikası Kurulu'nun başkanlığı.
Perle, kabarık sicilinden dolayı, Senato çelmesinden korkularak atanamadığı Pentagon'a bu sayede bacadan girmiş durumda...
...Aşağıdaki bölüm, 11 Eylül'ün hemen sonrasında, Wanniski'nin kadim dostu Henry Kissinger'a yazdığı mektuptan:
'Dünyanın bir numaralı şahini. Arap-İslam dünyasına karşı politikamızın baş mimarı. Müslümanlar'ın nefretinden onun kadar sorumlu bir başka Amerikalı yok. Eğer sıradan bir manyak olsaydı sadece, onunla yaşayabilirdik; ama o Savunma Politikası Kurulu'nun Başkanı. Pentagon'a akıl veriyor ve tüm askeri sırlara ulaşabiliyor.
Ayrıca, Şaron ve Netanyahu ile de sürekli temasta.
Karanlıklar Prensi diye tanınan Perle, tam bir dezenformasyon ustası. Soğuk Savaşı kazanmamızda etkili oldu ve şimdi de İslam dünyasına diz çöktürmek istiyor.
Eminim ki, 1.5 milyara yakın Müslüman'dan hatırı sayılır sayıda bir bölümünü öldürmemizi isterdi; geri kalanların mesajı tam alması için.
Dışişleri Bakanı Powell, o ve şebekesi için 'Bombacılar' demişti. Şebekesine, arka cebindeki Wall Street Journal'ın yorum sayfası, ön cebinde Weekly Standard ve onun New York Times'daki ağzı William Safire da dahil.'
…Buna, İngiltere'de Daily Telegraph gazetesini yayınlayan grubun bir parçası olan Hollinger Digital de, icra kurulunda bulunduğu İsrail gazetesi Jerusalem Post da dahil.
...Perle'ün AEI'deki en yakını David Wurmser. ('Amerika'nın Saddam'ı yenmekteki başarısızlığı' kitabının yazarı).
Wurmser'in karısı Meyrav, 'Ortadoğu Medya Araştırmaları Enstitüsü' 'MEMRI'nin kurucusu. Diğer kurucu, İsrail gizli servisinin eski mensuplarından Albay Yigal Carmon.
MEMRI, 'Arapları kötü bir bakış açısıyla ele alan makaleler çevirmek ve dağıtmakla' tanınıyor.
Meyrav Wurmser, aynı zamanda Hudson Enstitüsü'nün Ortadoğu bölümünü de çekip çeviriyor. Buranın mütevelli heyetinde Perle de var. Hanımefendinin bir faaliyet alanı da 'Ortadoğu Forumu'.
…Şebekenin has isimlerinden Rubin, bizim bazı gazetecilerimizin de pek sık 'enformasyon' aldığı ve pek sevdiği 'Washington Institute'un parlak beyinlerinden biri. Öyle ki, Enstitü'nün bir yılda gazetelere sokmayı başardığı 90 makalenin 50'si onun. Konuları söylemeye gerek yok: Ortadoğu üstüne, İsrail yanlısı, Araplar'a ön yargılı.
Bu enstitünün önemli isimlerinden Martin Kramer, ...Tel Aviv Üniversitesi Moşe Dayan Merkezi'nin eski müdürü. Zaten Washington Enstitüsü'nün İsrail bağları o kadar güçlü ki, eğitim kadrosu içinde İsrail ordusunun iki subayı da var.
…Bunların hepsi, Perle'ün şebekesinden, etkili elemanlar.
İsrail'in Likud şebekesiyle bağlantılı, barışçı Yahudiler'e bile düşman, Araplar'a nefret dolu, Müslümanlar'a öfkeli, işi Irak'la kesmekle yetinmeyecek, İran, Suriye, Lübnan, hatta Suudi Arabistan'ı da tezgaha koyacak denli kararlı. Türkiye'de kamuoyu yaratanları sürekli 'bilgiyle' besleyecek kadar da 'Türk dostu'!." (Umur Talu, Karanlıklar Prensi, 7 Ocak, Star)
"'Onlar bu savaşı hep istemişti' diye başlayan 'rastgele' dizinin bu üçüncü bölümüne 11 Eylül saldırıları sonrasında hemen oluşturulan bir hareketle başlıyoruz.
Adı, 'Terörizme Karşı Zafer İçin Amerikalılar', kısaca 'AVOT'.
Doğuşu, …'Savaş ilanı' bildirisine dayanıyor: 'Kongre'yi, tüm kökten İslamcı terörist şebekesine resmen savaş ilan etmeye davet ediyoruz. Biz, ABD ve medeniyetimize savaş açmış tüm kökten İslamcı oluşumlarla savaş halindeyiz. Savaş ilanı, ABD ile savaş halinde olan kişi ve oluşumları destekleyen, finanse eden ya da barındıran tüm ülkeleri de kapsamalı.'
AVOT'un ikinci büyük çıkışı, geçen yıl 10 Mart'ta New York Times'a verdiği 128 bin dolarlık tam sayfa ilandı.
'Radikal İslam, yüzyılın faşizm ve komünizm tehditlerinden daha az tehlikeli bir düşman değildir' temalı ilanın finansörü ise Lawrence Kaddish adında bir gayrimenkul yatırımcısı, yani spekülatörüydü.
AVOT'un da finansörlerinden olan Kaddish, 'Cumhuriyetçi Yahudi Koalisyonu'nun başkanı ve Cumhuriyetçi Parti'nin en önemli bağışçılarından. Aynı zamanda, 'Ortadoğu'da Barış ve Güvenlik Komitesi' ile 'Amerikan Ortadoğu Enformasyon Ağı'nın da kurucusu.
…AVOT, eski CIA direktörü James Woolsey ve Kirkpatrick kanalıyla, dünkü yazının baş aktörü Perle'e de uzanıyor; daha doğrusu, o, oraya da uzanıyor.
…Bennett sıkı bir İsrail dostu. Daha doğrusu, Netanyahu-Şaron çizgisinin dostu.
Yazılarının başlıkları, neredeyse müthiş bir sığlıkla, hep aynı minvalden: 'İsrail'in yanında olmak ilkelerimizin yanında olmaktır... ABD İsrail'in yanında olmalıdır... Neden İsrail'in yanındayım?' gibi.
Temaları da, 'Arafat teröristtir... Filistinliler'in büyük çoğunluğu terörizmi destekliyor... Arafat ve onun FKÖ'deki ortakları tarafından yönetilecek bir devlet, Irak ve Suriye'den farklı olmayacaktır... Şeytanla mücadele edilmelidir... 11 Eylül'den sonra hepimiz İsrailliyiz. İsrail'in davası bizim davamız, İsrail'in savaşı bizim savaşımızdır.'
AVOT'un önde gelen simaları şunlar:
James Woolsey. Eski CIA direktörü. 11 Eylül sonrasında, saldırıları Irak'la ilişkilendirmek için kanıt imalatından sorumlu oldu ve Perle tarafından görevlendirilmişti. 'Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü' yönetim heyetinde.
Frank Gaffney Jr. Reagan dönemi Savunma Bakan Yardımcısı. 1983-87 arasında da Savunma Bakanlığı'nda Perle'ün yardımcısı. Yeni-sağın en azgın yayın organları olan Washington Times ve National Review'da yazıyor. ...Koyu bir 'İsrail sağı' yanlısı; oradaki 'Ariel Politika Araştırma Merkezi'nin de akıl hocalarından.
...Bunları, 'elemanlar'ın uzmanlık, ilgi ve sempati-antipati alanlarına örnek olsun diye aktarıyorum.
Çünkü, bu ABD yönetiminin azgınlığının teorik ve pratik arka planında yer alanlar, 'Bush'un beyninin yarısı, hatta tamamı' haline gelenler, bunlar ve benzerleri.
...Ana fikir: ABD yönetiminin savaş ihtirasının arkasında, güvenlik, petrol, hegemonya, terör... ne derseniz deyin... gibi gerekçelerin yanında, Perle şebekesinin Bennett'in ağzından da fısladığı gibi, bunun bir 'Amerikan-İsrail ortak savaşı' olması da yatıyor.
Not: Yukarıda adı geçen kuruluş ve kişilerin kendi kaynaklarından yararlanıldı." (Umur Talu, Örümcek Ağı, 8 Ocak, Star)
“Arap ve İslam dünyası neden şaha kalkmıyor? Bu yalnızca kabul edilemez değil, ayrıca inanılması imkansız bir şey. Nasıl olur da 300 milyon Arap nüfusuna sahip bir bölge kollektif bir direnişi şaha kaldırmaz ve alternatif bir bilrdirgeyi haykırmaz da pasifçe bombaların düşmesini bekler. Araplar tamamen çözülecekler mi? İnfaz edilmek üzere olan bir tutsağın bile son bir çift sözü olur. Şimdi neden tarihin bir dönemine son bir şahitlik yok, çökertilip tamamen dönüştürülmek üzere olan bir medeniyete, zaafları ve zayıflığına rağmen yürüyen bir topluma son bir şahitlik. …Arap hükümetleri hayır, Arap ülkelerinin çoğu tepeden tırnağa koltuklarına yaslanmış; Amerika'nın duruş almasını, saf tutmasını, tehdit etmesini ve gemilerle daha çok asker nakledip F-16'larla zımbalamasını bekliyor.
…Çok az sayıda insanın ayakta kalabileceği hatta tehlikeli bir şekilde son bir ölüm emri dışında bunu kaydedecek çok az kişinin kalacağı bir karışıklığa öyle bir yakınız ki. Dünyamızı içine çeken enkaza, kollektif bir şekilde hakiki bir Arap alternatifi talep ve formüle etmenin zamanı gelmedi mi? Bu önemsiz bir rejim değişikliği meselesi değil. Bu elbette Oslo'ya bir dönüş olamaz. İsrail'den, varlığımızı lütfen kabul etmesi ve barış içinde yaşamamıza izin vermesi için yalvar yakar dileneceğimiz merhamet olamaz. Boş iktidar ve kibirli küstahlığın iki sembolü, Donald Rumsfeld ve Paul Wolfowitz'den başka birinin yazdığı bir metne dayalı olarak geleceğimize dair bir görüş ifade etmek için kimse ortaya çıkmayacak mı? Umarım birileri duyuyordur." (Prof. Dr. Edward Said, El Ahram 16-22 Ocak 2003)
Arap ülkelerinin; -çaresiz bir teslimiyetle bombaların yağmasını beklediği bir anda- Türkiye’nin insiyatifi ele almasına, -Osmanlı’yı hatırlayarak- küçük hesaplarla çekingen yaklaşmaları üzücü bir durumdur.
Türkiye ise nihayet kendisinden beklenen dirençleri göstermeye başlamıştır. Türkiye’nin bu direnci başarılı olursa, dünya siyesetinde ağırlığımızın arttığı yeni bir süreci de başlatmış olacaktır.
ABD’nin hegemonya niyeti gizlenemeyecek bir hal aldığı için Türk-ABD işbirliğinden yana tavır alan kimileri “Reelpolitik” gibi kavramlarla bu fikirlerine geçerlilik kazandırmaya çalışmaktadır.
Bu kelimeye sığınanlar “Uluslararası duygu ve algılama”yı, meşhur tabiri ile “Uluslararası kamuoyu”nu hesap hanesinden çıkartmak istiyorlar. Uluslararası siyaset; matematiksel ve bilimsel formüller gibi formüle edilemez. Dikkate alınması gereken metafizik faktörler de vardır. Ve bu faktörler değişkendir. Mesela Türk basını ne kadar saklamaya çalışsa bile bu kritik günlerde Türkiye’nin Irak komşusu ülkelere önderlik ederek barış yolları araması hem Arap dünyasında hem de uluslararası kamuoyunda çok büyük yankı bulmuştur. Bu teorik tartışmayı ayrı bir yazıya bırakıp son olarak şunları söylemek isteriz:
Unutulmamalıdır ki, ABD-İsrail ittifakı karşısında Avrupa (Fransa&Almanya), Rusya, Çin-Kuzey Kore itilafı (uyuşma) oluşmaktadır. (İngiltere’nin safı bile değişebilir.) Ortadoğuya çıkartma yapan bir süpergüçle karşı karşıya gelmek ne kadar tehlikeli ise bu ülke ile birlikte hareket etmek en az o kadar tehlikelidir.
Rumsfeld’in Alman-Fransız ittifakını “Yaşlı kıta” diyerek hakaretamiz sözlerle eleştirmesine, Fransa Ekonomi bakanı “Yaşlı Avrupa çelik gibidir ve yeniden ışıldar, bunu zaman içinde göstereceğiz.” sözleriyle cevap vermiştir.
Yeni bir dünya savaşının 11 Eylül’de atılan temelleri hızla yükseliyor. Bu temeli kavramak isteyenler Raif Karadağ’ın Petrol Fırtınası isimli eserini okumalıdır.
Kitabın önsözü şu cümlelerle başlıyor: “Dünyada her şey, ama akla gelebilen her şey, hammadde kaynaklarına bağlıdır. Harp ve sulh, hammadde kaynakları üzerinde ve bu kaynakların bulunduğu sahalar civarında cereyan eden gizli ve korkunç birtakım mücadelelerin eseridir.” (Bkz. Hakikat, Haziran 2001, sh: 41-42)
En azından sömürgeci ve istilacı Batı Medeniyeti’nin dünyasında durum budur.