Çok değil iki yıl öncesine kadar Batı uygarlığını “Âkil” insanların yönettiğini, insanlığın bir daha büyük savaşlar yaşamayacağını, Türkiye’nin bir an evvel küresel entegrasyona dahil olması gerektiğini savunan kalemler şimdi Irak savaşı’ndan kazançlı çıkabilmek için ABD isteklerine evet dememiz gerektiğinin propagandasını yapıyorlar. Kimi gazeteler “Savaşa girdik”, “ABD’ye şu üsleri verdik” benzeri yayınlarla kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar.
İnsanlar savaşları filimlerde seyrettiği için olsa gerek, kan, gözyaşı ve yıkım sanki hiç başına gelmeyecekmiş gibi rahat. Halbuki ABD sadece Irak’ı değil, bütün dünyayı yakmaya geliyor.
Bazı temel gerçekler var ki, bunları iyi kavramamız lazım:
- ABD demek İsrail demektir. ABD’nin kumandası Yahudilerin elindedir.
- ABD yahudilerinin istemediği bir iktidarın İsrail’de uzun süre başta kalması mümkün değildir. Yani Şaron iktidarı ABD’deki “Merkez”in desteklediği bir iktidardır.
- Yahudiler Kudüs merkezli bir “Dünya krallığı” kurma hayalleri için düğmeye basmıştır. Unutulmamalıdır ki büyük dünya savaşları sayesinde İsrail devleti kurulabilmiştir.
- Bazıları ne kadar “Medeniyetler Savaşı” olmasın diye gayret gösterse de ABD’deki “Merkez” gözünü karartmıştır. Irak’tan sonra İran, S. Arabistan ve Mısır hedeftedir.
- Kürt Devleti yahudiler için vazgeçilmez bir hedeftir.
- Güçlü ve bağımsız kararlar alabilen bir Türkiye bütün bu senaryolar için bir tehlikedir. (Hablemitoğlu cinayeti muhtemelen bu gerçeğin bir sonucudur.) ABD’nin Türkiye’den talepleri “Irak’ı Değil, Türkiye’yi İşgal Planı” gibidir.
İnsanlar olacakları tahmin etmek ve adımlarını buna göre atmak isterler. Devletler de böyledir. Kahinler, medyumlar sanıldığından daha fazla iktidar sahipleri nezdinde söz sahibidirler. CIA hususi medyumlar istihdam etmiştir. Bizim “Medyum Memiş”imiz bile birkaç devlet dolaşmıştır. Nostradamus Batı devletlerinde hala tesirini icra etmektedir. Onun kehanetlerini yorumlayan “Nostradamus uzmanları” vardır. Ömer Çelakıl da elçiliklerden, ülkelerden kendisine talepler geldiğini beyan etmiştir.
Görüldüğü gibi bu tür habercilere sanıldığından daha fazla bir ilgi vardır. Ancak gerçek haberciler peygamberler ve onun vekilleridir.
“Hazret-i Allah’ın öyle kulları vardır ki, onlar Hazret-i Allah’ın bildirmesiyle O’nun bildirdiği kadarını bilirler. Bu bildiklerinden bazılarını etraflarına, yakınlarına söyledikleri gibi, gelecek tehlikelerden de halkı haberdar etmeye çalışırlar.
...
Şeyh Edebâlî’nin Osman Gazi’ye büyük bir devletin kurucusu olacağını haber vermesi, Hacı Bayrım Veli -k.s- Hazretleri’nin İstanbul’un fethinin Fatih’e nasip olacağını söylemesi, Akşemseddin Hazretleri’nin fethin gününü Fatihe bildirmesi, Emir Sultan Hazretleri’nin Yıldırım Bayezid’i Timur ile savaşmaktan vazgeçirmek için birçok gayret göstermesi, muvaffak olamayacağı yönünde ikazlar yapması tarihten bilinen meşhur hadiselerdendir.
Bu “Vazifedarlar” her asırda mevcuttur. Bu “Vazifedarlar”ı kılavuz edinenler ahiret selametine kavuştukları gibi, dünya işlerinde de destek ve yardım görürler.” (Hakikat, Eylül 2001, Selamet Sahiline Demir Atanlardan Olalım, sh: 40-41)
Gerçek habercilere danışan yanılmaz, gerçek habercilere danışan gerçekten doğru bir haber almış olur.
Doğru haberlere ulaşanlar biliyorlar ki yakın gelecekte büyük savaşlar ve büyük kıyımlar var. Çok fazla değil, bir kırk yıl ömrü olanlar bunların hepsini görebilir.
Evet! İnsanoğlu tarihte görülmemiş savaşlar ve kıyımlara doğru yol almaktadır.
ABD ve İsrail’in Ortadoğu savaşında ve akabinde çıkacak 3. Dünya Savaşında kitle imha silahları da devreye girecek ölüm rakamları yüz milyonlarla hatta milyarlarla ifade edilmeye başlanacaktır.
Hadis-i şerif’lerde şöyle buyurulmuştur:
“Fırat nehri altın bir dağ üzerinden suyu çekilip açılmadıkça kıyamet kopmaz. İnsanlar onun için harp edecek ve her yüz kişiden doksandokuzu öldürülecek. Onlardan her biri ‘Belki ben kurtulurum’ diyecektir.”
“Fırat nehrinin altın hazinelerinden bir kısmının alana çıkması yakındır. Her kim o zaman orada bulunursa, ondan bir şey almasın.”
Bu gerçekler bilinmeli ve hesaplar buna göre yapılmalıdır.
ABD’nin bütün dünyayı karşısına alacak derecede cesareti nereden bulduğunu merak eden var mı bilmiyoruz. Ancak bilinen konvansiyonel teknolojinin yanında bilinmeyen silah ve teknolojiler çok korkunç boyutlara ulaşmıştır. Kıyım teknolojisi büyük bir hızla gelişmeye devam etmektedir.
The Sunday Times'ın haberine göre son 20 yılda, yaklaşık 500 milyar dolar harcamayla geliştirilen silahlar arasında radara yakalanmayan helikopterler, yüzey boyaları çevreye göre renk değiştiren "bukalemun" uçaklar, 40 milyon dolar harcanarak geliştirilen, deriyi kurutan şok tabancaları yer alıyor.
Meteorolojik bilgi bir savaşın gidişatını tamamen değiştirebilecek derecede önemlidir. Bizim Allahuekber dağlarındaki 90.000 şehidimiz, 2. dünya savaşındaki Almanlar’ın Rusya hezimeti meşhur örneklerdendir.
Standart silahların ve orduların kapalı havalarda harekat kabiliyetleri büyük ölçüde kısıtlanırken bu hava şartları düşünülerek icat edilen yeni teknolojiler hakkında İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi'nden Doç. Dr. Mikdat Kadıoğlu şu bilgileri veriyor:
"Kapalı ve yağışlı havalarda hedefini görerek vuran Tomahawk füzelerinin işi zor. Ayrıca lazer güdümlü bombalar da bu havalarda etkileniyor. Bu havalarda GPS (Global Yer Belirleme Sistemi) güdümlü yeni bomba ve füzeler kullanılabilir. F-15E, F-111, F-117 ve A-6E gibi uçaklar hedefe kilitlenebilen radarlarla donatıldıkları için alçak bulut örtüsünden etkilenmez. Ancak diğer saldırı uçakları için havanın açık olması gerekir."
Meteoroloji hakkındaki esas korkunç gelişme ise meteorolojik olayları yönetmeye ve iklimleri değiştirmeye yarayan teknolojilerdir.
Vladimir Jirinovski Avrupa’yı vuran sellerden sonraki günlerde ABD’yi ziyareti sırasında verdiği demecinde Avrupa'daki sellerin, meteorolojik savaş nedeniyle meydana geldiğini, Rusya ve ABD'de meteoroloji savaşı senaryolarının yıllardır hazırlandığını ve uygulandığını öne sürdü.
Hadis-i şerif’te “Deccal’in kendisine iman etmeyen memleketlerden yağmuru keseceği, iman eden memleketlere yağmur yağdıracağı” haber verilmiştir.
“ABD’nin gelecek yıl deneyeceği "EBomb", yani elektromekanik bomba, aklın sınırlarını bile zorlayacak kadar büyük felaketlere yol açabilecek. Her şey bir göz kırpması kadar kısa bir zaman içinde olup bitecek. Evinin içinde kendi halinde oturan biri önce uzaktan keskin bir çatırtı duyacak. Muhtemelen bu sesi bir şimşek veya yıldırım sanacak. Ama o bunları düşünene kadar, uygar dünya en az 200 yıl önceye, elektriğin henüz keşfedilmediği yarı karanlık dönemlere geri dönecek. Floresan ışıklarıyla televizyon ekranları, düğmeleri kapatıldığı halde korkunç bir şekilde parlamaya başlayacak. Elektrik ve telefon kabloları o kadar ısınacak ki, plastik kaplar eriyip, ozon tabakasını yanmış plastik kokusu dolduracak. El bilgisayarlarıyla MP3 player’ların pilleri aşırı yüklenecek ve bu aletler elle tutulmayacak kadar ısınacak. Bilgisayarlar kül olacak, içlerinde sağlam en küçük bir bilgi kırıntısı bile kalmayacak. Radyolar, telefonlar, telsizler ve hatta dizel motorlu birkaçı dışında akla gelebilecek bütün makineler bir daha çalışmamak üzere susacak. Bu sırada insanların tırnağına bile bir şey olmayacak, ama insanlık kendini göz açıp kapayıncaya kadar 200 yıl geride bulacak. Avustralyalı yüksek teknolojili savaş uzmanı Carlo Kopp’a göre, bu korkunç silahı 1940’ların teknolojisiyle bile yapmak ve üstelik sadece 400 dolara mal etmek mümkün. O yüzden, siber terörizmin konuşulduğu bir dünyada teröristlerin bu silaha ne kadar yakın olduklarını görmek de mümkün. Yani sadece 400 dolara mal olan bir elektromanyetik bomba, bir göz kırpması süresinde, uygarlığı tam 200 yıl geriye götürebilecek.”
23 Aralık 1996 tarihinde Rusya'nın Sesi Radyosu'nda yapılan, konusu elektromanyetik silahlar olan bilim ve mühendislik programının konuşma metni:
“Yekimenko: Nisan'da yapılan 'Rusya'da mikrodalga jeneratörleri' konulu program çok dikkat çekti. Bu tür jeneratörlere ilginizin sebebi nedir?
Belitzky: Güçlü mikrodalga jeneratörlerine olan ilginin sadece bir sebebi vardır: Askeri alanda kullanılabilmeleri. Bir plazmoidi, plazma damlasını yok etmek için kullanılabilirler.
Yekimenko: Plazma ne demektir?
Belitzky: Plazma, elektron ve iyon karışımıdır. Hepimiz görmüşüzdür. Elektrikte yük boşalmaları olur. Ya da kıvılcımlarda. Ayrıca güneşteki gibi termonükleer reaksiyonların başlıca nedenidir. Plazma motorları ilk Mars uydularında denenmişti, bu neredeyse çeyrek asır önceydi. Kontrollü nükleer füzyon konusu üzerine çok derin araştırmalar yapıldı. Askeri uygulamaları üzerine yapılan araştırmalar, 'Radyo Aygıtları Araştırma Enstitüsü' gibi önde gelen askeri-sanayi komplekslerinde yürütülmektedir.
Yekimenko: Mikrodalga jeneratörleri nasıl kullanılabilir?
Belitzky: Gelen bir füzenin, başlığının ya da uçağın yolu üzerindeki plazmoid yok edilebilir. Plazmoid etkili bir şekilde o bölgeyi iyonlaştıracak ve gelen füzenin, savaş başlığının, uçağın aero-dinamiğini bozarak, uzaydan ya da atmosferden gelen tehlikelere karşı koruma sağlayacaktır.
Yekimenko: Bu silah hakkında konuşan bilim adamları blöf yapıyor olamazlar mı?
Belitzky: Hayır sadece bir olaya bakarak bile ispatlayabiliriz, birkaç yıl önce Vanncouver'da yapılan Rus-Amerikan zirvesinde, Ruslar, Stratejik Savunma İnisiyatifi (Strategic Defence Initiative, SDI) projesine alternatif olabilecek bu tür jeneratörlerin ya da burada kullanıldığı şekliyle, plazma silahlarının kullanıldığı ortak bir tatbikat önerdi. Adının "Güven" (Trust) olması önerilen bu tatbikatta sistem, bir füze saldırısını etkisiz hale getirecekti. Bu yolla, Rusya Soğuk Savaş sonrası dünya güvenliğini artıracak yeni bir atmosfer oluşturmayı planlıyordu.”
ABD’nin bu sahada HAARP kısaltmasıyla bir sistem geliştirdiği bu sistem sayesinde çok güçlü elektromanyetik dalgaları dünyanın herhangi bir yerine odaklayarak gönderebileceği ve bu sayede depremleri dahi tetikleyebileği söylenmektedir. Dikkat edilirse Afganistan Savaşı’nın başladığı günlerde art arda bu ülkede depremler yaşanmıştı. Hatta bazıları Gölcük depreminin böyle bir deneme sebebiyle meydana geldiğini iddia etmişlerdi.
Genelkurmay Başkanlığı’na elektromanyetik sistemler hakkında danışmanlık yapan Boğaziçi Üniversitesi profesörlerinden Selim Şeker elektromanyetik silahlarla uyduların bile düşürülebileceğini ve özellikle ABD’nin bu teknolojide çok ileri seviyelere ulaştığını söylüyor. Bir cümlesi aynen şöyle: “ABD bu silah sistemi vasıtasıyla dünyanın herhangi bir yerinden dünyanın herhangi bir yerindeki bir uçağı hiç iz bırakmadan, uçağın elektronik aksamını bozarak düşürebilir.”
21 Temmuz 2000 tarihli Sabah gazetesinde yer alan haber:
"John St. Clair Akwei, 1996 yılında Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) aleyhine bir dava açtı. Akwei, NSA'nın kendisini sürekli olarak takip ettiğini ve davranışlarını kontrol ettiğini iddia etti. Akwei mahkemeye bu iddialarını destekleyecek yüzlerce sayfalık deliller sundu. Kaynak olarak birçok bilimsel ve akademik çalışmanın gösterildiği bu deliller, Project Freedom adlı internet sitesinde yayınlandı. İddiaya göre NSA, çok gelişmiş sistemleri aracılığıyla elektromanyetik alanları kullanarak istediği kişiyi dünyanın her yerinde takip edebiliyor, hatta elektrik dalgaları yollayarak kişinin düşünce ve davranışlarını kontrol edebiliyor. NSA'nın "sinyal istihbaratı" adı verilen bu sistemi, dünyadaki elektrik taşıyan her şeyin çevresinde bir manyetik alan olduğu ve bu alanların elektromanyetik dalgalar yaydığı teorisine dayanıyor. Geliştirilen dijital sistemlerle elektrik taşıyan bütün varlıkları nerede olursa olsun kontrol edebiliyor. Gönderilen sinyaller sayesinde hedef kişi başkalarının duymadığı sesler duyabiliyor ya da görüntüler görebiliyor. Bu yolla NSA istediği kişiye istediği şeyi hiçbir kanıt bırakmadan yaptırabiliyor.”
Muhtemelen aynı dava dosyasından bir alıntıyı gönderen okur mailini Güler Kömürcü köşesine taşımıştı:
“...Ulusal Güvenlik gayesiyle kurum, binlerce insanın ferd" beyin haritalarını kaydetmekte ve şifrelemektedir. Elektronik gözetim amacıyla, beynin konuşma merkezindeki elektrik faaliyetleri, kurbanın sözlü düşüncelerine çevrilebilir. Kulağı devre dışı bırakarak, ses haberleşmesinin doğrudan beyne gitmesini sağlayarak, Uzaktan Nöral Denetim, şifrelenmiş işaretleri, beynin işitme korteksine gönderebilir. Kurum ajanları bunu, paranoid şizofreninin karakteristiği olan işitsel halisünasyonları taklit ederek, kurbanların gizli olarak takatini kesmek için kullanabilirler.
Sizin gördüğünüzü görüyorlar. Kurbanla herhangi bir temas olmaksızın, Uzaktan Nöral Denetim, bir kurbanın beynindeki görsel korteksteki elektrik faaliyetlerini planlayabilir ve kurbanın beynindeki tasvirleri (görüntüleri) bir videonun monitöründe gösterebilir. Kurum ajanları kurbanın gözlerinin gördüğü her şeyi görürler. Görsel hafıza da görülebilir. Uzaktan Nöral Denetim gözleri ve optik sinirleri atlayarak (devre dışı bırakarak), doğrudan görsel kortekse görüntü gönderebilir. Ajanlar, beynin programlama gayesi için, gözetim altındaki kişi REM uykusunda iken, onun beynine gizlice görüntü yerleştirmek için bunu kullanabilirler.. Yurt içi istihbarat metodu 1980'lerin ilk yıllarından beri devam etmektedir.”
Türkiye siber dünyaya ve bilgi güvenliğine yeterli ilgiyi göstermiyor. Çinli bir stratejist ABD gibi askeri güçlere karşı askeri karşılık vermenin zor olduğunu, siber saldırılar, terör benzeri faaliyetler ile zarar verilebileceğini değerlendirmekteydi. İnternette bilgi güvenliğine büyük önem veren birinci ülke İsrail’dir. Türkiye’de internet bilgi güvenliği üzerine program geliştiren bir firma sahibi gerekli desteği bulamadığı için çalışmasını tamamlayamamış, nihayetinde ABD’ye gittiğinde hemen ABD’li yahudiler kendisine ortaklık teklif etmişlerdir. Uluslararası hacker toplantıları da genelde İsrail’de yapılmaktadır. Meşhur hacker’lar İsrail tarafından davet edilmekte kendilerine bazı imkanlar sunulmaktadır.
Çin, Almanya, Fransa gibi ülkeler Amerikan Microsoft ürünlerini kamu kurumlarında kullanmamaktadır. Bunun yerine kaynak kodları açık ve millileştirmeye elverişli Linux işletim sistemleri kullanmaktadırlar. Çin’de bu sistemden başka sistem kullanmak yasaktır. Böylece bilgi altyapılarını dış etkilere karşı koruyan bu ülkeler ayrıca milyonlarca dolar tutan lisans ücreti ödemekten kurtulmaktadırlar. Türkiye’de ise maalesef böyle bir hassasiyet yok.
ABD gibi ülkelerin hemen tüm kamu işlerini elektronik sisteme döndürdüğü düşünülürse siber saldırıların bu ülkelere vereceği zarar ortaya çıkacaktır. Nitekim geçtiğimiz yıllarda CIA ve bazı Amerikan devlet kurumlarına bulaşan bir bilgisayar virüsü birkaç gün bu kurumları iş göremez hale getirmişti.
Uydu teknolojisi, konvansiyonel teknoloji ile bilgisayar teknolojisinin birleşmesi ile uzaktan kumandalı silahlar geliştirilmiştir. Predator denilen uçaklar tipik bir örnektir. CIA bu uçakla Yemen’de bir araca füze saldırısı düzenlemiştir.
Ticari uçakların dahi yerden kumanda ile idare edilmesi için bir teknoloji geliştirilmiş, hatta bir kargo uçağı pilotsuz olarak indirilmiştir. 11 Eylül saldırılarından sonra bu sistemin teröristlerin eline geçip geçmediği araştırılmıştır. (Bilemiyoruz ABD kendi içindeki teröristlere müracaat etmeyi akıl edebildi mi!?)
Bilgisayarda savaş oyunları oynayanların bu tür silahları kavraması daha kolaydır. Bilgisayar başında kumanda edilen insansız silah ve araçların hızla geliştiğini görmek şaşırtıcı olmaz.
Nükleer silah bu üstün teknolojiler karşısında orta sınıf ülkelerin savunma silahı haline gelmiştir. Ancak bilindiği gibi tehlikeli bir silahtır. Bu sebeple ABD gerek füze teknolojisinin gerekse nükleer teknolojinin başka hiçbir ülkede olmasını hazmedememektedir.
Aşağıdaki A.A.’nın 06.11. 2002 tarihli haberi Ukrayna açısından üzücü:
“Ukrayna`nın, nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip 225 adet AS-4 tipi taktik cruise füzesini imha etmeye başladığı bildirildi.
Savunma bakanlığının bildirisinde, bu çerçevede, 500 kilometre menzilli bu füzelerin ilkinin parçalara ayrılma işlemine başlandığı belirtildi. Bildiride, imha sürecinin 2005`in ilk yarısında tamamlanacağı kaydedildi.
Bu arada Ukraynalı yetkililer, 2005 yılına kadar AS-4 cruise füzesi taşıma kapasitesine sahip 31 adet Tu-22 ağır bombardıman uçağının da imha edilmesinin öngörüldüğünü, bu çerçevede ilk uçağın 12 Kasım`da imha edileceğini belirtti.
Bu imha operasyonları, 1993 yılında Ukrayna ile ABD arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde Amerikan hükümeti tarafından finanse ediliyor.”
Bilindiği gibi İran’ın ve Kuzey Kore’nin nükleer santralleri bile, birer büyük mesele haline getirildi.
Bütün bunlar basında çıkan haberlerden elde edilen bilgilerdir. Bunlara ses bombası gibi projeler de eklenebilir.
Bu silahların kitle imha silahları ile birlikte kullanıldığı büyük bir savaşta, hemen hemen bütün araç ve silahların işlemez hale gelmesi mümkündür. Barutlu fişek ve mermilerin çalışmasını engelleyen bir sistem de buldukları takdirde binek olarak at, silah olarak elde tek süngüye kalma ihtimali vardır.
ABD ile gizli bir çekişme halinde dahi bu teknolojiler ile iz bırakmadan bize bazı zararlar verebileceği görülmektedir.
ABD’nin büyük savaşını Avrupa ya da Rusya ile yapmasını ümit edip yine de her türlü ihtimale göre hazırlık yapılması gerekmektedir. Zira ABD ile olmasa dahi bir gün bütün dünyayı istila eden Çin ile ölüm kalım mücadelesine girmek zorunda kalabiliriz.
Böyle bir savaşta klasik düzenli orduların kitleler halinde telef olması kaçınılmazdır. Muvaffakiyet için düzenli orduları büyük bir sahada, gerilla taktikleri ile sevk ve idare eden bir sistem alternatif olarak geliştirilebilir veya geliştirilmelidir.
Uzaktan kumandalı sistemleri küresel düzeyde kullanamasak bile en azından kendi ülkemiz içerisinde işlemez hale getirecek veya kendi lehimize kullanabilecek düzenekler geliştirebiliriz.
Unutulmamalıdır ki hiçbir insani kaygı taşımayan, bilgisayar ekranında zaferler kazanan oyuncular gibi insanların telef olmasından büyük haz duyan bir zümre katliamlara başlamak için büyük bir iştahla gün saymaktadır.