Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
MAKALE - Uzlet - Ömer Öngüt
Uzlet
MAKALE
Misafir Yazar
1 Ekim 2002

 

Uzlet

 

Arzu Balkanlı


“Kalbinden aşina ol, dışta yabancı görün.

Böyle güzel yürüyüş, cihanda az bulunur.” (Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh-)

Böyle söylemiş yolumuzun büyükleri. Halkla ilişiği kesip, Hakk’la olmak, huzur içinde ibadet, tezekkür ve esrâr-ı ilâhî’yi tefekkür için tenhaya çekilmeye uzlet demişler.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Rabb’inin adını zikret ve herşeyi bırakıp yalnız O’na yönel.” (Müzemmil: 8)

İşlerini bitirince her şeyden el çekerek Rabb’ine yönel. Samimi bir şekilde ibadet için vakit ayır. Dünya âlâkaları aslâ gönlünü meşgul etmesin. Her an O’nu zikretmeye devam ederek kalbini nurlandır. İhlâs ve sadakâtle yolunda bulun.

Uzleti farz ve faziletli olarak iki kısımda toplayabiliriz.

Farz olan uzlet: Şerden ve şerli kimselerden uzak durmaktır. Allah-u Teâlâ’nın kudret ve azâmetini düşünüp, ilmini geliştirmek, Emr-i bil mâruf ve Nehy-i ânil münkeri uygulamaya geçmektir.

Fazilet olan uzlet: Lüzumsuz ve faydasız işlerle meşgul olan kişilerden uzak durmak. Dünyalığa aşırı meyleden, insanlarla fazla ünsiyetten dolayı su-i zân, çekememezlik, gıybet, koğuculuk gibi huyları olan kişilerin tabiatının kendine sıçramasından korunmak. Çünkü arkadaş kişiyi rezil de yapar, vezir de yapar.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“İyi ve kötü arkadaş, misk taşıyan ve körük çeken gibidir. Misk taşıyan ya sana misk verir, ya sen ondan satın alırsın, yahut üzerinde güzel koku bulursun. Körük çeken ise ya senin elbiseni yakar, yahut kötü koku duyarsın.” (Buhâri)

Bizler öncelikle kendi hayatlarımızda huzuru temin etmeliyiz. Bunun için sadece Hazret-i Allah’ı kendimize dost edinmemiz gerekir.

Âyet-i kerime’de:

“Bir dost olarak Allah yeter, yardımcı olarak da Allah yeter.” buyuruluyor. (Nisâ: 45)

O’nun dostluğunu ve yardımını kazananlar başkalarını dost edinmezler. İşte onlar Allah’ı anarak yaşar, Allah’ı anarak ölür.

İbrahim Hakkı -kuddise sırruh-Hazretleri bir beyitinde şöyle buyuruyorlar:

“O dostu bul yalnız, bu âciz halktan vazgeç.

Sana senden yakın olan, Vâhid-i Kâhhar yetmez mi?”

Yine zâtın birisine:

“Yalnızlığa nasıl tahammül edersiniz?” diye sorulduğunda:

“Ben yalnız değilim. Allah ile beraberim. Allah-u Teâlâ’nın benimle konuşmasını arzu ettiğim zaman Kur’an-ı kerim okurum. Ben Allah-u Teâlâ ile konuşmak istediğim zaman namaz kılarım.” demiştir.

Huzur, uzletle kâimdir. İnsanlar arasına katılmakla huzur sağlanamaz.

Hâkim et-Tirmizî -kuddise sırruh-Hazretleri’ne: “Niçin uzlete çekilip yalnız kalıyorlar?” diye sorduklarında:

“Yalnızlık sayesinde, devamlı tefekkürde kalmayı, ilmin gönüllerde birleşmesini isterler ki, bu sayede temiz, huzurlu bir hayat yaşayıp, marifetin fevkine varmış olsunlar.” buyurmuştur.

Muhterem Ömer Öngüt Efendi’nin bu mevzuyla ilgili şu beyanını arz edelim:

“Zâhirde halkla, bâtında Hakk’la olun.”

Ne ince bir irşad. Gece Hakk’la olan gönüller, gündüz bu hayatı idame için halkla ünsiyet etse bile, kalp O’nunla olacağından görünüşte halkla, aslında halktan çok uzakta olacaktır. Kısacası; “El kârda, gönül yârda olmalı.”

Bâyezid-i Bestâmi -kuddise sırruh- Hazretleri ise şöyle buyuruyorlar:

“Tam otuz senedir Allah huzurunda bulunup, O’na hitap eder olduğum halde, insanlar kendileri ile konuştuğumu sanırlar.”

Kişi kendisine Allah’ı hatırlatacak bir arkadaş bulursan ondan ayrılmamalı, onu kendisi için bir devlet bilmelidir. Çünkü iyi arkadaş yalnızlıktan hayırlı, yalnızlık ise kötü arkadaştan hayırlıdır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz, Amr bin As -radiyallahu anh-ın oğlu Abdullah’a şöyle buyuruyorlar:

“İnsanların verdikleri sözleri sarsıldığı yani sözlerinde durmadıkları ve emanetleri azaldığı yani emanete riayet etmedikleri ve onları şöyle (Resul-i Ekrem bunu söylerken parmaklarını birbirine karıştırdı.) yani karmaşık bir halde gördüğün zaman ne yaparsın?” buyurdu.

Böyle bir zaman geldiğinde ne yapayım yâ Resulellah?” dedim.

“Evinde otur, dilini tut, işine geleni al, işine gelmeyeni alma. Şahsi işlerinle uğraş ve umumi işlere karışma.” buyurdu.” (Ebu Dâvud)

Yine kişinin imanını koruyabilmesi için uzletin önemini Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle beyan ediyorlar:

“İnsanın düşüp kalktığı arkadaşına emniyet etmediği zaman da olacaktır.”

İbn-i Mes’ud -radiyallahu anh-:

“O zamana yetişirsem nasıl hareket edeyim, bu hususta ne emrediyorsunuz?”diye sorması üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz:

“Elini eteğini çek ve evine gir.” buyurdu.

“Bu hâl evime girerse ne yaparım yâ Resulellah?”

“Odana gir.” buyurdu.

“Odama da girerse ne yaparım yâ Resulellah?”

“Mescidine gir ve eteklerine kapan ve ölünceye kadar Rabb’im Allah’tır de.” buyurdu. (Ebu Dâvud)

Yalnızlığı tercih eden kimse, önce kötülüğünün kimseye dokunmamasını, sonra kötülüklerin şerrinden korunmayı, müslümanların haklarını korumaktaki kusurdan kurtulmayı ve Hazret-i Allah ile bütünleşmeye niyet etmelidir. Daha sonra ilim, amel, zikir ve fikir ile meşgul olmalı ki uzletin faydası sağlanmış olsun. Zamanlarını kaybetmemek için fazla ziyaretçi kabul etmemeli, insanların hallerinden fazla sormamalı, tecessüsü bırakmalıdır.

Zira, bütün bunlar gönülde iz bırakır. Namaz ve tefekkürde bile gönlüne takılarak insanı meşgul eder. Haberlerin kulağa düşmesi, tohumun toprağa düşmesi gibidir. Aynı tohum gibi haberler de kulakta kökleşir, biter.

Uzlete çekilen kimsenin mühim vazifelerinden birisi de Allah’ı zikirden alıkoyacak vesveseleri kesip atmaktır. Halbuki haberler vesvesenin aslı ve kaynağı olacaktır. Bütün bunları yapmak için sabır gerekir. Sabır ise dünyadan ve insanların meylettiği dünyalıktan âlâkasını kesmekle mümkündür. Bu da fazla yaşayacağını değil, her an ölebileceğini tefekkür etmekle olur. Bir düşünün ki; Allah-u Teâlâ’yı zikir ve marifetten gönlünde bir ünsiyet bulunmayan kimsenin öldükten sonraki kabir karanlığı ve yalnızlığına dayanması mümkün müdür?Fakat zikirleriyle Allah-u Teâlâ’da fenâ olmuş mümin bir kula, ölümün adı soğuk ve ürkütücü gelmez. Zaten onunlaydı. Cân cânânına kavuşmuş olur.

Uzlet, büyüklerin ahlâkıdır diyen İbrahim Hakkı -kuddise sırruh- Hazretleri bakınız bu konuda neler söylemiş:

“Halka ihtiyaç duymayanın rızkı bol ve kıymeti yüksek olur. İnsanlara minnet etmeyen Mevlâ ile zengin olur. İnsanlardan kendini koparan Mevlâ’nın dostluğunu bulur. Dünya bağlılarına düşkünlük gösteren, takvâ elbisesinden soyulmuş olur. Halktan ve kendinden hâyâ eden, Hakk’ta hâyâ etmiş olur. Dünyaya düşkün olanın hiç işine karışma. Dostun düşmanına gitme, ona gitmekle dostunu incitirsin. Sultanların, reislerin kapısına uğrama, uğrarsan da onlara dalkavukluk yapma. İnsanlara yakınlığın ateşe yakınlık gibi olsun, ne çok uzaklaş, ne de çok yaklaş.”

Yine kendisine:

“İnsanlarla niçin dostluk kurmazsınız?” sorusuna Hazret şöyle cevap vermiştir:

“Kendimden büyüklerin kibrinden, kendimden küçüklerin ahmâklığından ve akranlarımın da hasetinden kurtulabilmek için, onların gönüllerinden uzaklaştım ve sıkıntılarından kurtuldum.”

Rabb’im cümlemizi vuslatı beden ile gerçekleştirenlerden değil, gönül ile inzivaya çekilip, Mevlâ’sını dost edinen kullarından eylesin.