Hiçbir kimse yoktur ki Azrail Aleyhisselâm’la görüşmesin.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size ulaşır.” (Nisâ: 78)
Keza başka bir Âyet-i kerime’de:
“Her insan ölümü tadacaktır.” buyuruluyor. (Âl-i imrân: 185)
Her canlı doğar, büyür ve ölür, bu Allah’ın değişmez kanunudur. Ölüm; bu fâni âlemdeki hayat yolculuğunun sona ermesi ile bekâ âlemine geçilerek ebedî hayatın başlangıç noktasıdır. Ölüm bedenin yok olması ve ruhun yeni bir bedene bürünmesi demektir. Doğmayan, değişiklik geçirmeyen, ölmeyen diri olan yalnız Hazret-i Allah’tır. “Hayy” ve “Kayyum” ancak O’dur. Herkes mutlaka ölümü tadacak, ölümden insanı hiçbir şey kurtaramayacak; ne serveti ne de sevdikleri... Herkes için kesin bir ecel ve belirlenmiş bir âkıbet vardır. Her doğan ölür, her yeni eskir. İnsanların ömür süreleri farklıdır; kimi uzun, kimi de kısadır. Büyük-küçük, genç-ihtiyar hiç kimse belirlenmiş olan vakti gelmeden ölmez, eceli gelmiş ise ölümden kurtulamaz.
“Ecel geldi ise başağrısı bahane.” sözü halk arasında söylene gelmiştir.
Bir asır da yaşasa sonu ölüm. Gideceği yer ve ulaşacağı kara topraktır. Ölüm vakti gelince tehir edilmediği gibi, hiç kimseye de mühlet verilmez. Hazret-i Allah âdildir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Allah, süresi gelip eceli yettiği zaman hiçbir canı aslâ geri bırakmaz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Münafikûn: 11)
Eceli gelmiş olanlar ölümleri nerede ve ne zaman takdir edilmişse kendi ayakları ile oraya giderler.
Diğer bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyurulmaktadır:
“Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse nerede öleceğini bilmez.” (Lokman: 34)
Bu hususta İmâm-ı Gazali Hazretleri, İbrahim Aleyhisselâm’la ilgili bir kıssayı şöyle naklediyorlar:
“Â’meş diyor ki:
Melek’ül-mevt, Süleyman Aleyhisselâm’ın yanına geldi. Acele ile hizmetçilerden birine baktı. Dışarı çıkınca o hizmetçi:
“Bu adam kimdir ki dikkatli dikkatli bana baktı?” diye sordu.
“Melek’ül-mevt (can alıcı) melektir.” buyurdu.
“Belki de benim canımı alacak. Rüzgâra emret, beni Hindistan’a götürsün, o buraya gelince beni bulamasın.” dedi.
Süleyman Aleyhisselâm dediğini yaptı. Melek geri gelince, Süleyman Aleyhisselâm:
“Benim o hizmetçime dikkatli dikkatli bakmanızın sebebi ne idi?” diye sordu.
Melek: “Bana şu anda onun canını Hindistan’da alacaksın dediler, halbuki o buradaydı. Bir anda Hindistan’a nasıl gidecek dedim? Oraya gidince onu orada buldum, hayret ettim!” dedi.
Bu hikâyenin anlatılmasının sebebi; can alıcı meleği görmekten kurtuluş olmadığını bildirmektir.
Eceli gelmiş insanların canlarını almakta vazifeli olan melek Azrail Aleyhisselâm’dır. Allah-u Teâlâ ona Kur’an-ı kerim’inde; ölüm meleği mânâsına gelen “Melek’ül-mevt” adını vermiştir. Dört büyük melekten birisidir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabb’inize döndürüleceksiniz.” (Secde: 11)
Azrail Aleyhisselâm’a bu görevi Allah-u Teâlâ vermiş O’nun adına vekil kılınmıştır.
Âyet-i kerime’de:
“Melekler ve ruh (Cebrâil) o gecede Rabb’lerinin izniyle her bir iş için inerler.” buyuruluyor. (Kadir: 3)
Diğer bir Âyet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:
“O gecede her hikmetli iş ayrılır.” (Duhân: 4)
Ayrıca Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadırlar:
“Şaban ayının on beşinci gecesi (Berat gecesi) Melek’ül mevt’in eline bir defter verilir. O sene içerisinde öleceklerin isimleri orada yazılmıştır. Kimi ibadet eder, kimi evlenir, kimi kavga eder. Halbuki isimleri ölüler defterine geçmiştir.”
Azrail Aleyhisselâm Allah-u Teâlâ’nın verdiği güç ve azâmetle herkesin öleceği günü, dakikayı bilir. Binlerce insanın canını bir anda almaya muktedirdir. Ruhun alınmasında o başkan olup beraberinde yardımcıları vardır. Ruhu Allah’ın dilediği yere götürürler.
Âyet-i kerime’de:
“Size koruyucu melekleri gönderir. Nihayet herhangi birinize ölüm geldiğinde elçilerimiz onun canlarını alırlar. Onlar bu hususta hiç geri kalmazlar.” buyuruluyor. (En’âm: 61)
İnsanların ameline karşılık olarak Azrail Aleyhisselâm ve yardımcıların can alışları ve görünüm şekilleri farklıdır.
Ölüm meleği ve yardımcıları kâfirlerin ölümleri anında canlarını son derece şiddetli ve çetin bir şekilde söke söke alırlar. Sonra onlara cehennem kokusunu teneffüs ettirirler.
Âyet-i kerime’de:
“Andolsun söküp çıkaranlara.” buyuruluyor. (Nâziat: 1)
Bu mevzu ile ilgili bir temsil arzedeceğiz.
İbrahim Aleyhisselâm can alıcı meleğe:
“Günahkârların canını aldığın şekilde seni görmek isterim.” deyince melek: “Dayanamazsın.” dedi.
“Olsun istiyorum.” deyince, kendini o surette gösterdi; siyah yüzlü, tüyleri diken diken, siyah elbiseler giymiş, burnundan ve ağzından ateşler çıkıyordu. İbrahim Aleyhisselâm kendinden geçip düştü, kendine gelince meleği kendi şeklinde gördü ve “Ey can alıcı melek, bir günahkâr senin bu şeklini gördükten sonra bir şey görmese ona yeter!” dedi.
İyi amel işleyen, Allah-u Teâlâ’ya itaat eden kullar için bu korku yoktur, o meleğe en güzel şekilde görürler.
Müminlerin canlarını ise şefkatle ve merhametle incitmeden alırlar.
Melekler iyi insanlar olarak canlarını aldığı kimselere de:
“Selâm sizin üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin!” derler. (Nahl: 32)
“Andolsun yavaşca çekenlere!” (Nâziat: 2)
Görülüyor ki ölümden kaçış yok. Azrail Aleyhisselâm’la mutlaka tanışılacak.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Ağız tadını bozan ölümü çok hatırlayınız!” buyurmuşlardır.
Çünkü ölümü hatırlayan kötülük yapamaz. Nefsimize öleceğimizi sık sık duyurmalı, mezar ve hasta ziyaretleri ile cenaze merasimlerine iştirak etmeliyiz.
Sevdiklerimizi, ölümün gelip onları götürdüğünü ve mezardaki hallerini göz önüne getirmeli ve ibret almalıyız. Denenmek için bize emanet verilen malın, mülkün öldükten sonra sinek kanadı kadar değerli olmadığının idrakinde olmalıyız. Artık uykudan uyanmalıyız. Dünya çalışma yeridir, sermayenin en kıymetlisi de ömürdür. Bir dakikanın değerini bilip, kabir için zaman kaybetmeksizin hazırlık yapmalıyız. Allah-u Teâlâ’ya olan kulluk borçlarımızı biran önce ödemeliyiz. Af için Allah-u Teâlâ’ya daima yalvarmalıyız.
Yâ Rabb’i!
Azabından rahmetine, gadabından merhametine sığınırız.
Can vermenin şiddetini bize kolay eyle, bizi bize bırakma, lütuf ve rızândan ayırma, yolunda oldur, yolunda öldür. Âmin.