Bu dünyadaki bayramlar küçük bayramlardır. Asıl büyük bayramlar ahireti kazanmış olan, sorgu-sual olmaksızın Cennet-i âlâ’yı kazanarak Cemâlullah’ı seyre dalan mümin kulların bayramları olacaktır.
Orada bitmez tükenmez nimetlerin içinde asıl büyük bayramları doya doya yaşayacaklardır.
Cennet-i âlâ’da her nefsin hoşlandığı nimetler ve gözlerin seyretmeye doyamadığı her güzellikler mevcuttur.
Âyet-i kerime’de:
"Canlarının çektiği ve gözlerin hoşlandığı her şey orada vardır." buyuruluyor. (Zuhruf: 71)
Her nimet orada en güzeliyle mevcuttur. Hepsi de ayrı ayrı lezzetlerde, türlü türlü güzelliklerdedir.
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken şimal rüzgârı eserek, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle güzellik ve cemalleri artar. Ailelerinin yanına güzellikleri artmış olarak dönerler.
Aileleri kendilerine:
'Vallahi bizden ayrıldıktan sonra sizin güzellik ve cemaliniz artmış.' derler.
Erkekler de:
'Allah'a yemin olsun ki, sizler de bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz.' diye karşılık verirler." (Müslim)
Çarşıdan murad, cennetliklerin toplandığı yerdir. Cennetlikler oraya toplanırlar, melekler etraflarını kuşatırlar. Onlara gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insanın hatırından bile geçmediği nimetler getirirler.
Büreyde -radiyallahu anh- den rivayet edildiğine göre bir kimse Resulullah Aleyhisselâm'a "Cennette at var mı?" diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Allah seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yakuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır." buyurdu.
Bunun üzerine bir başka kimse "Cennette deve de var mı?" diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm ona, öncekine söylediği gibi söylemedi.
Buyurdu ki:
"Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır." (Tirmizi)
Bu ifade ile bütün nimet çeşitleri dile getirilmiş olmaktadır. Çünkü nimetler ya insanın arzu ettiği yahut da görmekle zevk aldığı şeylerdir. Öyle mükemmel bir güzellik ki, onları gören gözler bile ondan zevk alıyor.
Bu nimetlerden çok daha üstün bir şey var ki, o da hitâb-ı ilâhiye mazhar olmaktır.
"Ve siz orada ebedi kalacaksınız." (Zuhruf: 71)
Bu hitap onların sevinçlerine sevinç katar, mutlulukları kemâle erer. Cennetten çıkmak korkusu kalplerinden ebediyen silinir.
Dünyadaki yaşadığımız Ramazan-ı şerif bayramı üç gün, Kurban-ı şerif bayramı ise dört gün olup kısa bir zamanda geçmesine rağmen, büyük ve asıl bayram olan Ukba bayramının bitmek tükenmek bilmeyeceği müjdeleniyor.
Âyet-i kerime’de:
"İşte yaptıklarınıza karşılık olarak size miras verilen cennet budur." (Zuhruf: 72)
Hiç kimse iyilikleri sebebiyle cennete giremez. Oraya Allah-u Teâlâ’nın lütfu ve ihsanı ile girilir. Şu kadar var ki cennetteki derecelere sâlih amellere göre nâil olunur.
Âyet-i kerime’de:
"İnanmış ve salih ameller yaparak Rabbine gelenlere en yüksek dereceler vardır." buyuruluyor. (Tâhâ: 75)
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Her kim Allah'a ve O'nun Resulü'ne iman eder, beş vakit namazı kılar, Ramazan orucunu tutarsa, Allah onu cennete koymayı vadetmiştir. O kimse ister Allah yolunda cihad etsin, isterse doğduğu yerde (evinde) otursun."
Bunun üzerine Ashâb-ı Kiram:
"Yâ Resulellah! Bu haberi halka müjdeleyebilir miyiz?" dediler.
Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
"Cennette yüz derece vardır. Allah onu Hakk yolunda cihad edenlere hazırlamıştır.
İki derece arasındaki mesafe gökle yer arasındaki mesafe gibidir." (Buhari)
Musa Aleyhisselâm cennetliklerin makam itibarı ile en yüksek olanının kim olduğunu sorması üzerine Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
"İşte dilediklerim bunlardır. Onlar öyle kimselerdir ki, ben diledim de onların keramet fidanlarını kendi elimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onlara hazırladığımı ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş, ne de bir beşerin hatırından geçmiştir." (Müslim: 189-Tirmizi: 3196)
Âyet-i kerime'sinde ise şöyle buyuruyor:
"Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için saklanan gözler aydınlatıcı müjdeyi kimse bilmez." (Secde: 17)
Onları Hazret-i Allah sevmiş, seçmiş, şefaate mashar kılmış. Zât’ına kul, Habib’ine ümmet olarak kabul ettiklerine şefaati geçerli kılmış ve onları sorgu-sualsiz cennetine almıştır.
Onlar yaptıkları salih ameller sebebiyle bu mükâfatlara lâyık görülmüşlerdir.
Gözlerin bakmakla doyamayacağı, baktıkça lezzet alacağı, gizlenmiş öyle nimetler var ki, onları ancak Allah-u Teâlâ bilir. Onları dünyada iken beşerin bilmemesi, kıymetlerine işarettir.
Ebedi cennet hayatı, sonsuz ve hudutsuz nimetlerle bezenmiş, müminlerin istifadelerine sunulmuştur.
Bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri, orada ebedi olarak kalırlar.
İşte tertemiz arınanların mükâfatı budur." (Tâhâ: 76)
Onlar günahlardan temizlendikleri için tertemiz cennetlere gireceklerdir. Çünkü temiz yerler temiz kimselere lâyıktır.
İşte müminlerin gerçek büyük bayramı o gündür. Allah yolunda, O’nun rızâsını kazanmak için O’nun ve biricik Habib-i Ekrem’inin ve sevdiklerinin, seçtiklerinin yolunda gitmenin mükâfatı olarak dünya saâdetini, ahiret selâmetini kazanmışlardan olmak o gün büyük ve sonsuz bir bayramdır.
Rabb’imiz, ahirette biricik Habib-i Ekrem’inin şefaat sancağı şerif’lerin altında; bayrağı yüksek olarak, İslâmiyet’i yaşamış, İslâmiyet adına cihat etmiş, O’nun rızâsı yolunda çalışmış ve rızâsını kazanmış olarak, Peygamber Efendimiz’in de şefaatine nail olmuş olarak en büyük bayramlara ermeyi ümmet-i Muhammed’e nasip etsin.