Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - Mücâdele Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (3) - Ömer Öngüt
Mücâdele Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (3)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Ocak 2002

 

Mücâdele Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (3)

Rabbânî İhtar

 

Peygamber Saygısı:

Resulullah Aleyhisselâm’ı ziyarete gelenler uzun süre oturup konuşmak, bazıları da yalnız başlarına konuşmak istiyorlardı. Bazıları kendilerini göstermek için lüzumlu lüzumsuz bir şeyler arzetmeye çalışıyor, bu hal gittikçe artıyordu. Huzurlarında gerekli gereksiz konuşanlar da vardı. Bu durum âlicenap Peygamber’i üzmeye başladı. Fakat kimseye bir şey demiyordu.

Onun bulunduğu meclis, ilâhi vahyin indiği çok mübarek bir meclisti. O yüce makamda ciddiyetin muhafaza edilmesi, edebli olunması, lüzumsuz meşgul edilmemesi lâzımdı.

Allah-u Teâlâ hem Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin üzüntü ve sıkıntısını gidermek, yükünü hafifletmek, hem de müminlerin daha dikkatli ve ölçülü olmalarını sağlamak için Âyet-i kerime’sini indirdi:

“Ey iman edenler! Peygamber’e hususi bir şey arzedip konuşmak istediğiniz zaman bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz.” (Mücâdele: 12)

Bu emirde Resulullah Aleyhisselâm’ın âlî makamına bir saygı, fakirler için ise faydalar vardır. Ayrıca mümin ile münâfık, dünyayı seven ile ahireti seven ayırt edilmektedir.

“Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir.” (Mücâdele: 12)

Böyle yapmakla ilâhî emir yerine getirilmiş olur.

“Şayet sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (Mücâdele: 12)

Ancak gücü yeteni bununla mükellef kılmıştır, sadaka veremeyecek olanlara da azab etmez.

Bu Âyet-i kerime Resulullah Aleyhisselâm ile müşerref olmak, bu şeref ve saâdete nail olmak için Allah-u Teâlâ'ya şükran ifadesi olarak fakirlere tasadduk etmeyi emrediyor.

Çünkü Hazret-i Allah'ın nûru ile müşerref oluyorsun, onunla nûrlanmış oluyorsun. Derdini arzediyor, derman buluyorsun. Bunun için şükran olarak fakirlere sadaka ver ki Allah-u Teâlâ sana yollarını açsın.

Yine bu Âyet-i kerime Resulullah Aleyhisselâm'a saygı gösterilmesini, soru sormada ileri gidilmemesini, diğer ziyaretçilere de fırsat verilmesini müslümanlara bildirmiş oldu. Ayrıca Resulullah Aleyhisselâm'la yerli-yersiz görüşüp konuşmak isteyen ve onu rahatsız eden kişilerin ziyareti de bir sisteme bağlandı.

Sadaka verecek durumda olanların ziyaretten önce bir sadaka vermesi emredildi. Verecek durumda olmayanlar hakkında Allah-u Teâlâ'nın çok bağışlayıcı ve çok merhametli olduğu hatırlatıldı.

Böylece konuşma ihtiyacı olan konuştu. Sık sık gelenler ara sıra gelmeye başladı ve ziyaretçiler seyreldi. Durum normale döndü.

Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz bile Resulullah Aleyhisselâm'la görüşebilmek istediği zaman bir kaç dirhem sadaka vermiştir.

Bir sonraki Âyet-i kerime’de Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Hususi konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz da mı bunu yerine getirmediniz?” (Mücâdele: 13)

Fakirliğe düşmekten mi çekindiniz?

“Fakat Allah sizi affetti.” (Mücâdele: 13)

Kusurunuzu bağışlayıp, yükünüzü hafifletti. Yine sadaka vermeksizin Resulullah Aleyhisselâm’dan istekte bulunmanıza müsaade etti.

“Şu halde namazı kılın, zekâtı verin.” (Mücâdele: 13)

Bu iki ilâhî emir, gevşek tutulmaması gereken şartlardır.

“Allah’a ve Peygamber’ine itaat edin.” (Mücâdele: 13)

İşte sizin kurtuluşunuz ancak bu hükümlere riâyet etmekle mümkündür.

“Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücâdele: 13)

Gerek açıkta gerek gizlide, gerek sevap gerek günah, gerek yapma gerek terketme gibi hususların hepsini bilir ve ona göre karşılığını verir.

Bu Âyet-i kerime’de hem bir müjde hem de bir tehdit vardır.

 

Düşmanla Dostluk Kuran Münafıklar:

Allah-u Teâlâ’nın gadap ettiği kimselere yardakçılık yapan ve aslında ne müminlerden ne de o kimselerden olmayan münafıkların yalan yere yemin edip kendilerini müslüman göstermek istedikleri diğer Âyet-i kerime’lerde şöyle haber verilmektedir:

“Allah’ın gadap ettiği bir toplulukla dostluk kuranları görmedin mi?” (Mücâdele: 14)

İman ettiklerini iddiâ eden münafıklar, gadaba uğramış yahudileri dost edinmişlerdi.

“Onlar ne sizdendir, ne de onlardan.” (Mücâdele: 14)

Çünkü onlar münafıktırlar. Her iki zümre arasında bazen o tarafa, bazen bu tarafa gidip gelirler, bir orada bir burada çalkalanıp dururlar.

“Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.” (Mücâdele: 14)

Burada bile bile yalan yere yemin ettikleri şey, müslüman oldukları iddiâsıdır.

“Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!” (Mücâdele: 15)

Son derece şiddetli ve elem verici azap, cehennemin en alt tabakasıdır.

Yaptıkları bu kötü şey; kâfirleri dost edinmeleri, buna karşılık müminleri aldatmaları, onları Allah yolundan çevirmeleridir.

İşte bundan dolayı Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Onlar yeminlerini kalkan edinip Allah’ın yolundan alıkoydular.” (Mücâdele: 16)

“Biz de müslümanız!” diyerek bir taraftan kendilerini müslüman gibi göstermeye, diğer taraftan da çıkardıkları fitne ve nifak ile başkalarının İslâm’ı seçmesine engel olmaya çalışırlar. Onların gerçek yüzlerini bilmeyen pek çok kimse yaptıklarının ve söylediklerinin doğru olduğunu zanneder, onlara aldanır, böylelikle Allah yolundan alıkonmuş olurlar.

“Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Mücâdele: 16)

Allah’ın adını ve dinini küçük düşürmeleri karşılığında onlara böyle küçültücü bir azap verilecektir.

“Onların malları da çocukları da Allah’a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır.” (Mücâdele: 17)

Ateşe tepetakla atıldıkları zaman hakikati anlayacaklar, fakat bu anlamaları onlara hiçbir fayda sağlamayacaktır. Artık oradan bir daha çıkmamak üzere cehennem sakini olacaklardır.


  Önceki Sonraki