Bir genç gelmişti. Bir rüyâ görmüş, çok etkisinde kalmış. Çok kimselere anlatmış, bir türlü itminan olmamış, uzun bir zaman korku içinde kalmış.
– "Efendim! Rüyâmda Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bulunduğu yere doğru gidiyordum. Uzaktan beni görünce eliyle: "Gelme gelme, git!" işareti yaptı ve beni kovdu."
– Velev ki bizzat dahi kovsa, kapıdan kovsa bacadan gireceksiniz, bacadan kovsa kapıdan gireceksiniz. "Beni kovdu!" diye o kapıdan ayrılmayacaksınız. Bu rüyânız Rahmânî dahi olsa sana düşen budur. O anda belki bir imtihandasınızdır.
Meselâ bazı veliler derler ki: "Ben en büyük dersi köpekten aldım, en büyük tevâzuyu köpekte gördüm." Köpeğe git dersin gider, gel dersin gelir. Onun içindir ki insan kapıdan kovsa bacadan girecek, bacadan kovsa kapıdan girecek, o kapıdan ayrılmayacak. Çünkü başka kapı yok.
İnsan ne ile imtihan edileceğini bilmiyor. Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri'nin o imtihanı malumunuzdur. O imtihan olmasaydı o rütbeyi alabilir miydi? Orada kazandı, o anda kazandı. O atılma ile kazandı. Fakat imtihanını verdi. Ya oradan çekip gitseydi!
Onun için kovsalar da, sövseler de, dövseler de, başka gidecek kapı yok! Bilen için.