Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
REFAH DİNİ'NE MENSUP MAHMUT EFENDİ'NİN MOLLALARINA CEVAPTIR - Ömer Öngüt Görüşleri Sözleri Kitapları Düşünceleri Yazıları Eserleri
Cep Kitapları
REFAH DİNİ'NE MENSUP MAHMUT EFENDİ'NİN MOLLALARINA CEVAPTIR
'Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.' (Müminun: 53)

Merak Ederseniz Kendi Durumumu Şöyle Arzedeyim

Merak Ederseniz Kendi Durumumu Şöyle Arzedeyim


Gayemiz “İslâmdır” İsim değil.
Muradımız Hazret-i Allah ve Resulü’dür,
Bölücülerden Herhangi Biri Değil!

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Kelâm-ı kadim’inde:

“Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin.” buyurmaktadır. (Şûrâ: 13)

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif’lerinde:

“Ayrılık yapan bizden değildir.” (Münavi; c.3, sh.357)

“Cemaatte rahmet, tefrikada azap vardır.” buyuruyorlar. (Münavi)

Müslümanların fırkalara ayrılması, senlik-benlik yüzünden ihtilaf ve tefrikaya düşmeleri; İslâm’ın özüne ve izzetine, şevket ve satvetine halel getirdiği, kardeşlik bağlarını kopardığı, güçlerini parçalayıp zayıf düşürdüğü için şiddetle yasaklanmıştır.

Emr-i ilâhi çiğnendiği için dinde ayrılık yapmanın suç ve cezası o kadar ağırdır ki; Allah-u Teâlâ azapların tehirini ahirete bırakmamış olsaydı, bölücülük yapanların, tefrikaya sapanların cezalarını dünyada vererek onları hemen helak ederdi.

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:

“Onlar ki, dinlerinde ayrılığa düşüp gruplara ayrıldılar.” (Rum: 32)

“Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.

Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu.” (Şûrâ: 14)

“İnsanlar ilk önce tek bir ümmet idiler, sonradan ayrılığa düştüler.

Eğer Rabbinden ezelde bir takdir geçmemiş olsaydı, ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.” (Yunus: 19)

“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiç bir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 159)

“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.

Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.

Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak!

Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Müminun: 52-56)

“İşte bundan ötürü sen onları tevhide, birliğe davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma.

Ve de ki: Allah’ın indirdiği kitaba inandım, aranızda adalet yapmakla emrolundum.

Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüşte ancak O’nadır.” (Şûrâ: 15)

Görülüyor ki Hazret-i Allah birleşmeyi emrediyor, bölücülüğü de şiddetle yasak ediyor. İslâm’da hizmet gerek, bölücülük değil.

 

Bize soruyorlar:

Sizin grubunuzun adı nedir?

Elhamdülillahi Rabbil-âlemin. Dinimiz İslâm, kitabımız Hazret-i Kuran, peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm.

 

Hangi partidensiniz?

Hazret-i Allah ve Resulü’nün partisindeniz.

Âyet-i kerime’de:

“İşte onlar Allah’ın hizbi (partisi)dir.” buyuruluyor. (Mücadele: 22)

Her grubun ve partinin adı var. Allah-u Teâlâ onlar hakkında hükmünü vermiş, akibetlerini açık olarak beyan etmiştir.

Bölücü ve particilerin dinden kaydıklarına dair bunca Âyet-i kerime var iken; Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde ümmetinin yetmişüç fırkaya ayrılacağını, yetmişikisinin dalâlette ve cehennemde olacağını, ancak Resulullah Aleyhisselâmın ve Ashabının yolunda olanların cennete gireceğini resmen beyan ederken; diyeceksiniz ki bunlar Âyet-i kerime’leri ve diğer Hadis-i şerif’leri görmüyorlar mı?

Evet görmek istemiyorlar. Nefsani ve dünyevi arzularına uyarak bu Âyet-i kerime’lerin apaçık mânâlarını görmemezlikten ve bilmemezlikten gelip, bâtıl ve mesnetsiz fikir ve iddiâlarını Hakk ve hakikat gibi göstermek isteyen bu gibi kimseler dalâlet batağına kaymışlardır, onlar bir şey görmezler. Her bölücü kendi yoluyla ve partisiyle övündüğü için; yalnız kendilerinin müslüman olduklarını, doğru yolda bulunduklarını zannederler.

Halbuki Hazret-i Allah Kuran-ı kerim’inde:

“Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık o onun ayrılmaz bir arkadaşıdır. Hiç şüphesiz ki şeytanlar o insanları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler.” buyuruyor. (Zuhruf: 36-37)

 

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

“Hakikat Vakfı” bu vakfın ismidir. Sakın ha, bunu yolumuza atfederek bölücülüğe sapmayın. Sakın sizde bir isimle bir bölücü daha türemesin.

Gayemiz “İSLÂM”dır, isim değil.

Muradımız “Hazret-i Allah ve Resul’ü”dür, bölücülerden herhangi biri değil.

Biz kendimizi hâdim-i dervişan olarak ilân etmişizdir. İslâm’dan daha büyük şeref olamaz.

Bizim yolumuzun diğer yollardan asıl ayrılış noktası şudur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadırlar.” buyuruyor. (Yâsin: 21)

Ne para toplarız, ne de talebelerden ücret alırız. Bütün yaptığımız iş ve icraatlar kendi gayretimizledir. Çalışanlar yalnız Rızây-ı ilâhî için çalışırlar.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:

“Sizden bir kimse rızkından firar etse bile, rızık ölüm gibi kendisini bulur.” buyuruyorlar. (Münâvî)

Vakfın şartlarından birisi olarak da “Kimseden bir şey istemeyin, geleni reddetmeyin.” diye ilân etmişizdir.

Onlar ise avuç açmakla geçiniyorlar, isteyip de topluyorlar. Bu doğru değildir.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“Cenâb-ı Allah haris (aç gözlü) ve çekiştirilen (Tenkit edilen) isteyicilere buğzeder.” (C. Sağîr)

“El açıp isteyenler, o el açıp istemelerindeki zül ve hakareti bilselerdi, dünyada hiç bir zaman dilencilikte bulunmazlardı.” (C. Sağîr)

“Haberiniz olsun ki, dünyâ melundur. İçindekiler de melundur. Ancak Allah-u Teâlâ’yı zikretmek ve O’nun rızasına uygun şeylerle, bilen ve öğreten kimse müstesnâdır.” (Tirmizî)

Biz hiç kimseye bağlı değiliz, kimseden de bir şey beklemiyoruz. Biz ancak Hazret-i Allah ve Resul’üne -sallallahu aleyhi ve sellem- sığınırız. Onun içindir ki, cesaretle konuşuyoruz. Kimseden de korkumuz yok.

Biz “İlâhî Görüş Birliği”ne davet ederiz. Gelenlerin gönüllerine Hazret-i Allah ve Resul’ünün -sallallahu aleyhi ve sellem- muhabbetini ve emirlerini koymaya, her türlü bölücülükten arındırmakla yalnız Hazret-i Allah ve Resul’ünde -sallallahu aleyhi ve sellem- birleştirmeye, aralarında gerçek bir kardeşliğin tesisine gayret ederiz.

Devlet ittifaktan doğar, devletsizlik ise nifaktan.

Muhakkak iç ve dış, din ve vatan düşmanlarına karşı yekvücut olmamız lâzım.

Âyet-i kerime’lerde:

“Mü’minler kardeştirler.” (Hucurat: 10)

“İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız. Kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız.” buyuruluyor. (Mâide: 2)

Size iki nümune veriyorum. Birisi Bediüzzaman Hazretleri, diğeri ise Hacı Süleyman Efendi. Bu zatların icraatlarına dikkat ederseniz; ne maddeye tapmış ne de siyaset batağına batmış görürsünüz.

Amma bugün nurcuyuz ve süleymancıyız diyenler onların izinden ayrılmışlardır.

Şayet siz de menfaata tapar, siyasete dalarsanız; iyi bilin ki mânâyı bırakmış, dalâlet batağına batmış olursunuz.

Şu Âyet-i kerime size bu hususta yeter:

“Allah hiç kimsenin göğsünde iki kâlp yaratmamıştır.” (Ahzab: 4)

Ki, birini muhabbet-i Mevlâ’ya, diğerini muhabbet-i mâsivâya hasretsin. Bir kâlpte iki sevgi yaşamaz.

Kim ki Hakk’tan ayrılıp saparsa bizden değildir. Kötü icraatı nefsine âittir, yola atfedilmesin.

Bundan endişe duyduğum için, yoldan saparlar korkusu ile hiç kimseyi vekil bırakmış değiliz.

Hazret-i Allah ve Resul’ünün -sallallahu aleyhi ve sellem- emri esastır, mahlukun hükmü yoktur, bölücülerin hepsi yalancıdır. Hazret-i Allah Mü’minun suresi’nin 52-56. Âyet-i kerime’lerinde onların durumlarını açıkça beyan etmiştir.

Bu Âyet-i kerime’lerle bu gerçeklerle, kendi tuttukları yolun vicdanlarında bir muhasebesini yapıp kararlarını versinler. Ya Âyet-i kerime’lere inanacaklar, bölücülükten vazgeçecekler; ya da inkâr edecekler, yoldan çıktıklarını kabul edecekler.

Vay bölücülerin haline!..

Herhangi bir bölücü bu beyanlarımıza cevap vermek istediği zaman; her Âyet-i kerime ve her Hadis-i şerif’e, Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le cevap vermek mecburiyetindedir. Nasıl ki biz onların durumlarını Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le beyan ediyorsak!..

Lâfla onlar ancak birbirini kandırırlar. Bizim için mühim olan Hükm-ü ilâhiye’dir. Âlim ilmiyle cevap verir. Münâfık da küfürle cevap verir. İçindeki küfrünü dışarıya çıkarır.

En üstün meziyet İslâm’da emrolunduğu gibi hizmet, müslümanım demek en büyük şereftir.

“İnsanları Allah’a çağıran, kendisi de salih amel işleyen ve doğrusu ben müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussilet: 33)


  Önceki Sonraki