Tasavvuf, İslâmî ilimlerin özü ve kaynağıdır. Esrar odasının ilâhî sırlarına mazhar olabilmek ve hakikatı anlamak için kurulmuş ilâhi bir ilim-irfan mektebidir. Bu tahsil sayesinde bütün ilimlerin özüne inilir.
Tarikat-ı münevvere Cenâb-ı Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin söz ve davranışlarından ibarettir. Kaynağı Kur’an-ı kerim ve Hadis-i şerif’lerdir. Zamanımıza kadar büyük bir saffet ve samimiyet içinde gelmiş, asliyetinden hiçbir şey kaybetmemiştir. O sır bereketi ile ahkâm-ı ilâhi kıyamete kadar bâki kalacaktır.
Allah yoluna dâvet eden, birliğe beraberliğe gayret eden rehberler olduğu gibi; bir de cehenneme dâvet eden şeyh şeytanları vardır.
Nitekim Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:
“Onları ateşe çağıran imamlar kıldık.” (Kasas: 41)
Şeytanın yapamayacağı çirkin işleri şeyhlik maskesi altında bu riyâkârlar sergiler.
Şeytan bu gibi kimselerin vasıtasıyla her türlü kötülüğü yapar. Bunlar sahtekârdırlar, Allah yolunun yol kesicileridirler, Hakk’a ulaşmak isteyenlerin eşkiyalarıdırlar. Bütün gayri meşru arzularını, maddi geçimlerini bu perde altında temin ederler. Bunlar İslâm’ın yüz karasıdırlar. Taasavvura sığmayan her türlü melâneti yaparlar.
Onların her hareketi irşad değil ifsattır. Üç şey için çalışırlar: Menfaat, nam ve makam.
Halkın İslâm’dan ve Tarikat-ı aliye’den soğumalarının sebebi de bu şuursuzlardır. Bu büyük sahtekârlar ortalığı yaygara ile dolduruyorlar, kendilerine destek verenleri peşlerinden götürüyorlar.